11 Aralık 2013 Çarşamba

14. ay

Dün Arda tam 14 aylık oldu :) Ve tam da şu sıralar neler yapıyor, nasıl günden güne değişip farklı hallerde bizi şaşırtmaya devam ediyor anlatmak istedim..

Arkadaşım Ayşegül oğlu Kerem'in bu dönemlerini anlattığı bir yazısında şuna benzer bir şey demişti "akşam yatağına yatırdığım Kerem ile sabah kalkan Kerem arasındaki farkı görebiliyorum". İşte tam böyle aslında.. O kadar hızlı öğreniyor, bir anda öyle bilinçli bir hareket yapıyor ki, 14 ay önce kucağıma verilen minicik bebek bu olamaz diyorum..

Mesela bu konuda rahatsız olsam da önlemek için bir şey yapmadığımızdan Arda artık TV izliyor. Ama sadece reklam kuşağını. Hatta öyle ki reklam jeneriklerini başka bir odadan duyarsa ve o an daha çok ilgisini çeken bir şey yoksa hemen salona TV'un önüne koşuyor. Bazı reklamlarda gülümsüyor, alkışlıyor. Özellikle Dizimax Comedy kanalının reklam başlangıç jeneriğine bayılıyor. Eğer babası yanındaysa hemen gülerek ona bakıyor, çünkü Boran o takma diş sesini taklit ediyor ve Arda 2 kat mutlu oluyor :) Ama oğlumun asıl büyük aşkı Nil Karaibrahimgil ve Digiturk reklamları, özellikle şu karaoke reklamındaki tepkisi muhteşem :) Mükemmel anne olmaya çalışmadığım için yakından izlemesine izin vermemekle yetiniyorum, "bari şöyle uzaktan izlesin" diye fotoğraftaki gibi koltuğa oturtuyorum :) Zaten kanalı değiştirmek yetiyor, zira reklamdan başka bir şey -ki buna çizgi film de dahil- asla ilgisini çekmiyor, en azından şimdilik..

Sadece bu kadar da değil, çoğu elektronik aletin nasıl çalıştığını biliyor artık. Kumandayı eline alıp TV'a uzatarak açmaya veya açıksa bir şeyleri değiştirmeye çalışması bunlardan biri. Bir diğer aşkı çamaşır makinası ve üzerindeki tüm düğmeler. Eğer makina çalışıyorsa ve banyonun kapısı açıksa mutlaka bir kaç kez durdurup tekrar başlatma düğmesine basıyor. Aynı şey bulaşık makinası ve fırın için de geçerli. Zaten genel olarak bir düğme hastalığı mevcut diyebiliriz. O küçücük parmaklarla gördüğü her düğmeye basmaya çalışıyor. Geçenlerde şarjlı el süpürgesini çalıştırmayı başardı örneğin, sonra kendisi de bu yaptığına şaşırmış olacak ki sesinden korkup suçlu bir şekilde kaçtı :) En çok sevdiği düğmelerden biri de Digiturk decoderinin açma kapama düğmesi..

Tanıdığım her annenin söylediği vileda ve elektrik süpürgesi sevdası bizde de başladı. Bütün çocukların programlanmış gibi aynı yaşlarda aynı davranışları sergilemesi ne kadar garip değil mi? Üstelik aslında hepsi birbirinden bu kadar farklıyken.. Elektrik süpürgesi açıldığı anda Arda da peşinden takip ediyor. Suyla oynamayı da çok sevdiği için önceleri banyoda viledanın boş kovasına sarardı içinde su var zannederek. Son 1 haftadır da direk kovanın içinden viledayı alıp yerleri silme hareketine başladı. Hatta Pazar günü en bombası yaşandı ve ben önde elektrik süpürgesiyle temizlik yaparken o arkamdan viledayla siliyordu her yeri :) İşte idealimdeki erkek evlat :) Mutlaka oyuncak süpürge ve vileda almak istiyorum Arda'ya..

Bir diğer mevzu diş fırçalama.. Aslında neredeyse ilk dişlerden beri hemen hemen her akşam yatırmadan önce diş fırçalama seansımız var. Tabi fırçalamadan çok, o alışkanlığı kazandırmak için fırçanın ağız içinde gezdilirmesi, diş kaşıyıcısı gibi muamele görmesi diyebiliriz.. Arda bu seremoniyi seviyor ve fırçasını kendisi tutup kontrolü eline almak istiyor ama asıl sevdiği benim dişimi fırçalamam. Eğer denk gelirse mutlaka bacaklarıma yapışıyor kucağıma çıkmak için. Ben de onu kırmıyorum, kucağıma alıyorum, fırçanın sapını birlikte tutuyoruz, büyük bir heyecan ve merakla benimle birlikte benim dişlerimi fırçalıyor :)

Tüm bunları yaparken hep çok ciddi, sanki dünyanın en önemli işini yapıyor gibi bir surat, özellikle dudaklarını ördek gibi öne uzatıyor ki, izlemek ayrıca keyif :)

Bir şey isterken ağlamaklı bir ses tonuyla "bu" diyor. Elimizden tutup istediği şeye doğru bizi götürüyor ve sürekli bu diyor. Ama bunu genelde zaten su isterken yaptığı için ben "su" ya "bu" dediğini düşünüyorum :) Bunun dışında en düzgün söylediği kelime "Arda" :) Narsist bir çocuk biraz, evde kendi adını söyleye söyleye dolaşıyor. Bazen iki kişi konuşurken araya girip "Arda" diyor, annem bunu "ben de buradayım" demek istiyor diye yorumluyor :) Tabi ki "baba" diyor ama hala ağzından şöyle dolu dolu bir anne çıkmış değil. Çok güceniyorum :) Sadece ağlarken "anne" diye ağlıyor, her çocuk gibi.. Bir de ne olduğunu anlamadığımız bazı heceler var, "de-de-de-di" gibi örneğin peşpeşe takılıyor bazen :) Ayrıca şarkı söyler gibi sesler çıkarıyor ve müzik duyduğunda alkış yapıyor, elleriyle dans eder gibi hareketler yapıyor..

Bu arada örneğin su veya mama istedi ve boş biberona, suluğa bir şekilde ulaştı, eline aldı, getirip bana veriyor ve yine ağlamaklı bir sesle "bu" diyor, yani bu boş, doldurup ver demek istiyor resmen. Böyle şeyler yapınca anlıyorum işte ne kadar hızla büyüyüp öğrendiğini :) Ama en çok taklitle öğreniyor çocuklar, sizi taklit ediyorlar, çiçek suluyorlar mesela :)

Çöp atma olayı var bir de. Özellikle altını değiştirdikten sonra kirli bezini çöpe atmaya bayılıyor. Öyle ki ben yeni bezini takıp, üstünü giydirene kadar zor sabrediyor ve hemen elinde kirli beziyle çöp kutusunun yolunu tutuyor, o andaki mutluluğu görülmeye değer, sorumluluk aldığını hissediyor sanırım. Bazen mutfakta yemek yaparken de onu bu şekilde oyalıyorum, çıkardığım çöpleri eline verip "çöp, hadi at oğlum" diyorum, götürüp atıyor. :)

Bir diğer mevzu sayı sayma.. Annem de ben de çok uzun zamandır bir şey yaparken sayıyoruz. Örneğin mamasını hazırlarken kaşıkları sayıyoruz, veya üzerini giydirirken tulumun düğmelerini/çıtçıtlarını sayıyoruz. Önceleri hep 5'e kadar sayardık ve Arda bu grupta sadece 4'ü öğrenmişti. Ben 1,2,3 dedikten sonra kendisi bir anda "deeyy" gibi bir ses çıkarırdı :) Son zamanlarda ben 5'ten sonra son bir 6 demeye başlamıştım. Şimdi de bu 6'ya takılmış durumda. Ben 5'e kadar sayınca hemen arkasından bir "atii" geliyor.

Sürekli bir merak, hareket, öğrenme, keşfetme hali söz konusu. Banyodan sonra ben üstünü giydirmeye uğraşırken o yatak başındaki koruyucuya tırmanıp sepetinden kremlerini aşırıyor. Bir gün düşecek bu yataktan diye korkmuyor değilim, artık bunlara tırmanmasın diye koruyucuları çıkardım.












Her çocuk gibi makarnaya ve köfteye bayılıyor. Genelde ona yemesi kolay olsun diye daha fazla pişmiş kelebek makarna, köfte, yoğurt (tabi ki hala keçi sütünden ve evde mayalanmış) üçlemesi yapıyorum ama bazen böyle benim spagettime de sulanabiliyor. Mecburen elimle tek tek yedirmek zorunda kalıyorum. (Aslında bunun bir videosu vardı, Duygu'nun dayanamayıp çektiği, ama kendi makarna yiyişimi burada gösterip rezil olmak istemedim :))

Gezmeyi çok seviyor. Üzerini giydirip kapıdan çıkarınca sevinçle asansöre koşuyor, asansörün düğmesine ulaşmaya çalışıyor, elleriyle kapısına vuruyor. Tabi ki park en sevdiği yer, bir de sitenin içerisindeki sahada top oynamayı veya oynayan büyük çocukları seyretmeyi çok seviyor. Bakalım bu kar kış kıyamette ne yapacağız :(

Aslında akranı olan çocuklarla bir araya getirmek çok önemli çünkü tam oyun zamanı. Zaten çocuklara da bayılıyor hemen yanaşmak istiyor. Geçtiğimiz ay Başar ve Burak' ın miniği Ela'nın dş buğdayına gittik, orada da malum bir sürü çocuk vardı, genelde Arda' dan büyüklerdi ama onları izlerken bile çok eğlendi. Bu kare de oradan :)


Fazlasıyla uzun bir yazı oldu. Bayağı bir malzeme biriktirmişim ama sanırım bu dönemde hep böyle olacak, zira en başta da dediğim gibi her gün yeni bir heyecan, yeni bir numarayla karşımıza çıkmaya devam ediyor miniko :)
Sevgiler...



21 Kasım 2013 Perşembe

Yeni uyku durumları..

Aslında şöyle bir durum var, Arda hiçbir zaman çok uykusuz bir bebek olmadı. Yani ben bazen ordan burdan öyle örnekler dinliyorum ki, Arda için kesinlikle halime şükretmeliyim, bunun farkındayım :)

Eğer Arda' nın uyku dönemlerini ayıracak olsaydım, şöyle bir sonuç çıkardı ortaya:

İlk 4 ay / Uykucu Şirin :)
Okuyanlarınız bilir, Arda'nın ilk zamanlarını anlatırken hep aynı şeyleri söylüyordum, "kendi kendine uyuyor, sakin, huzurlu.." Gerçekten de biz Gaz Sancısı/Kolik nedir yaşamadık, öyle gece uyanıp 2-3 saat uyumama, ağlama, vs. nedir bunları pek bilmedik. Rutinimizde Arda'yı tüm gün 2 saatte 1 emziriyor, gazını çıkarıyor, altı kirliyse değiştiriyor ve koltuğun üzerine örtüsünü serip oraya bırakıyordum. Biraz mıkırdanıyor, sonra kendi kendine uyukluyordu. Çoğu zaman kucağımda emerken uykuya dalardı, ben de büyük bir zevkle kokusunu içime çeke çeke, öyle uyuturdum :) Gece de aynı şekilde yanımızdaki beşiğinde uyur, 2-3 saatte 1 uyanır, altı değişir, emer, gazı çıkarılır ve  tekrar uykuya dalardı. Yani benim için gece sık sık uyanmak dışında hiç bir sorun yoktu -ki en azından uzun süre uyanık kalmıyordum.
Zaman geçip Arda 3 aylık olduktan sonra, gece uykuları da uzamaya başladı. Doktorumuz Nilgün Hanım "artık 2 saatte 1 emmesine gerek yok, gece uyursa bırak uyusun, uzun uykuya alışssın" dedi. Bazı günler resmen gece 12.00' de emiyor, uyuyor ve sabah 5.00'e, 6.00' ya kadar hiç uyanmıyordu. Uyansa bile beşiğinde kendi kendine mırıldanıyor, ağlayarak ortalığı inletmiyordu. Ben tabi elimdeki bu nimetin değerini çok sonra anlayacaktım :)

4. - 8. ay / Bana bir şeyler oluyor..
Arda yaklaşık 3,5-4 aylık olduğunda ben artık onu odasında yatırmaya başladım. Gece uyandıkça git-gel yapmak zorunda olmak yorucuydu evet, ama odasına ve yatağına alışmasını istiyordum. Tam da bu dönemde İnek Sütü Alerjisi'nden muzdarip olduğumuz teşhis edilmişti. Bana göre Arda' nın düzenini bozan ilk şey bu alerji olayı oldu. Zira sürekli emiyor ve sürekli kaka yapıyor haldeydi. Yani karnı aslında doymuyordu, hatta bu alerji onda gaz ve sancı yapıyor ve dolayısıyla çok sık, hem de bu sefer ağlayarak uyanıyordu. Ama biz biraz geç idrak ettik durumu. Alerji olayı çözüldükten sonra da, sürekli uyanıp meme alma alışkanlığı devam etti. Zaten hiç bir zaman emzik almadı, beni emzik niyetine kullanıyordu. Boşuna emziğe "pacifier" demiyorlar :)

8.-12. ay / Delirdim artık, Uyku yok size!
Birlikte yapılan tatiller, bozulan rutinler, iştahsızlık ve aç kaldıkça, can sıkıldıkça memeye saldırmalar derken, Arda'nın tamamen ayarı bozuldu :) Ben işten eve döner dönmez memeye saldırıyordu ve uyuyana kadar neredeyse sürekli emmek istiyordu. Gece de önceden en fazla 2-3 kere uyanırken, artık 1,5-2 saatte bir kalkıyor ve meme emmeden asla uyumuyordu. Üstelik her uyanışında hemen yatağında ayağa kalkıp korkuluklara tırmanmaya çalışma ve tüm gücüyle ağlama gibi bir huy da edinmişti. Bu sürede artık Arda' yı gece uyanışlarında dayanamayıp kendi yatağımıza almaya başladık. Önceden 10-15 dk emip uykuya geri dalan Arda, artık mümkünse 40-45 dk emmek istiyordu, bu da benim için yarım saat uyuyup geri uyanmak ve toplamda belki de ancak 4 saat uyuyarak işe gitmek demekti. Kafayı yememek işten bile değildi! Tam da bu süreçte memeyi bıraktırma kararları alıp duruyordum işte :)

12.ay sonrası / Uslu Şirin :)
Memeyi bırakma sonrası Arda ilk bir kaç gün gece yine 2 saatte 1 uyanıp biberonla mama içti. Sonra bir gece sadece 2 kez uyandı ve yine biberon verdim. Bu arada Arda zaten geç uyumuyor. Yani normal döngüsünde 8.00-9.00 arası uyumuş oluyor. 12.00' de ve 4.00 civarında uyanarak bizi eski özlediğimiz günlere geri götürdü ilk olarak. Sonra başka bir gece, 12.00 civarında uyandığında biberon vermedim. Ertesi gece o saatte uyanmadı ve öyle de devam etti. 2-3 gün sonra da akşam 8.30' dan sabah 5.30' a kesintisiz uyuyarak gönlümüzü fethetti canım oğlum :) Bu fırsattan istifade, ben de gece beslenmesini tamamen bıraktırdım.
Şu anki durumda -eğer herhangi bir aksilik yoksa tabi- saat 8.00-9.00 arası biberonla mama içiyor ve her zamanki müzikleri eşliğinde uyuklar duruma geliyor. Yatağına bıraksam kendi kendine de uyuyabilir ama tüm gün işte olmam, karşılıklı hissetiğimiz özlem ve memeyi yeni bıraktığı için, anneden tamamen uzaklaşma travması olmasını önleme sebepleriyle, uyuklama haline gelene kadar kucağımda yatıyor. Bana sarılıyor, kafasını göğsüme bastırıyor, biraz oraya buraya dönüyor, kafasını kaldırıp sonra karnıma koyuyor.. :) Ben de onun saçlarını okşuyorum, gece lambasının ışığında minik tatlı suratını seyrediyorum.. Sonra yarı baygın halde yatağına bırakıyorum, bir iki tur daha yatakta dönüp dolandıktan sonra uykuya dalıyor.
Genelde de sabah 5.00' e kadar kesintisiz uyuyor. (Lütfen ama lütfen MAŞALLAH demeyi unutmayalım!) :) 5.00 gibi uyandığında yine yanımıza alıyorum, biraz da bizimle uyuyor ve 6.30-7.00' de artık tüm enerjisiyle ayaklanıyor. Bazen önce yatağın başındaki ışığın düğmesiyle oynuyor, biraz saçımı çekiyor, yüzüme vuruyor, çünkü bu onun sevme şekli :) Sonra yataktan kendisi inip hemen elimi tutuyor ve beni çekiştiriyor, "hadi kalk artık, evde 1-2 tur atmamız lazım" der gibi :)

Son olarak, gündüz uykularından bahsetmek gerekirse.. Saat 10.00 gibi 30-60 dk arası ve saat 3.00 gibi 60-120 dk arası olmak üzere 2 adet gündüz uykusu var. Ancak zaman zaman oynamalar olabiliyor. Bazen öğle saatinde sadece bir kez uyuyor ve eğer 2. uykuyu uyumazsa akşam daha erken yatırmaya çalışıyorum. Yoksa zaten uykusuzlukla birlikte huysuzlaşıyor. Hafta içi annem gündüz uykuları için ayağında sallıyor. Ben hafta sonu dışarı çıkacağımız saatlere denk getirirsem arabada uyuyor. Evdeysek kitap okumaya çalışıyorum, bazen biberon veriyorum. Bazen kitapla biraz uyuşuyor ama tam uykuya dalmıyor, o zaman ben de ayağımda sallıyorum. (Asla yapmam deyip de yaptığım şeyler vol.3265)

22 Eylül 2013 Pazar günü, gündüz yanımda koltukta uyuyan minik Superman :)

18 Kasım 2013 Pazartesi

Arda memeyi nasıl bıraktı?

Emzirmek, herhalde bir kadının yaşayabileceği en güzel duygulardan biri.. Ben de bunu doyasıya yaşayabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Aslında üzerinde dursaydım, daha uzun süre emzirmek için niyetlenseydim, veya Arda' da süt alerjisi çıkmasaydı ve ben emzirdiğim için diyet yapmak zorunda kalmasaydım, vs. bu güzel duyguyu çok daha uzun süre yaşayabilirdim. Hani genelde her doktor diyor ya, "2 yaşına kadar anne sütü alması önemli" diye, bizimki de kesin 2'yi bulurdu..

Öte yandan benim en başından beri duyduğum "1 yaşını geçince memeyi bıraktırmak daha zor oluyor, bilinçlendikçe memeye daha düşkün oluyor" tespitlerinden midir; yoksa Arda' nın memeye bağlandıkça gece uyanmalarının artması, sürekli bana yapışık yaşamak istemesi, bana özel bir alan kalmadığını ve özgürlüğümün tamamen bittiğini hissetmemin etkisinden midir bilmiyorum, ben de sürekli 1 yaşını doldurunca emzirmeyi bırakacağım diyordum. Zaten bu emzirmeyi bıraktırma ile ilgili okuduğum her yazı da kafamı karıştırıyor, gözümü korkutuyordu. 1 yaş aslında erken, bu tavsiyelere göre 2'yi bulmak önemli. Ama öte yandan 15/16. aylardan itibaren çocuk tamamen anlıyor ve bıraktırmak gittikçe zorlaşıyor. 2'yi bulmak evet önemli ama 2'den sonra da bıraktırmak lazım çünkü psikolojisi yanlış etkilenebilir, kendine güven duygusu zedelenebilir, ayrıca erken diş çürükleri olabilir, vs. vs. Tam bir kaos yani :)

11 aylıkken gittiğimiz doktor kontrolünde, "çocuk zaten alerjik bünyeli, fazla bir şey yiyemiyor, bırak emsin, en azından 18 aylık olana kadar sabret" nasihatinin ardından memeyi bıraktırma düşüncemden vaz geçmiştim aslında. Ayrıca bir yandan da zaten kendim kıyamıyordum, çünkü emerken inanılmaz bir keyif alıyordu.

Ancak ne olduysa bu doktor kontrolümüzden sonra oldu. Arda o kadar hırsla memeye saldırıyordu ki, özellikle üst düşleri de iyice belirginleştiği andan itibaren her emzirme sonrası meme uçlarım kızarıyor, tahriş oluyordu. Lansinoh, Garmastad Pomad, Bio-oil, artık Allah ne verdiyse kullanmaya başladım yeniden. Sanki emzirmeye yeni başlamış gibi yara oldu meme uçlarım, ki aslında ilk zamanlar bile ben böyle bir şey görmemiştim. Bütün gün iş yerinde biraz kendine gelse bile akşam eve gittiğim andan itibaren Arda seanslarına başlayınca bir önceki günden daha da kötü hale geliyordu. Artık bir noktada canım aşırı yanmaya başlamıştı, yine de bizim bıdık için katlanıyordum bir şekilde. Ancak tam da Bayram tatili başladığı gün meme ucumda kan ve iltihapla karşılaşınca anladım ki bu işin oluru yok. Internette biraz araştırma yapınca, benim durumumun "meme ucu çatlakları" olayını aştığını, "meme ucu kopması" na doğru son sürat gittiğini fark ettim. Hiç bir ilaç fayda etmeyecekti, emzirmeyi bırakmaya mecburdum.

Son bir umut olarak silikon uç denemek istedim. Zaten Arda ilk 3 ay, meme ucunu tutamadığı için bu uçlarla emmişti. Silikon uçla emerse, dişlerini ekarte etmiş olacağım diye düşünerek kendimce bir çözüm bulduğumu sandım. Bulduğum bu çözüm de Arda' nın memeyi bırakma nesnesi oldu. Hani "meme ucunu bantlama" diye bir yöntem var ya anneler arasında, bizimki de bir nevi o hesap. Silikon ucu gören Arda memeyi istemedi. Eliyle ucu çekmeye çalıştı, ben sabır ve kararlılıkla tuttum onun çıkabilen bir şey olduğunu keşfetmesin diye. Bir iki sızlandı, ağladı, "uf olmuş annecim" dedim, suratımı ekşittim, artık ne kadar anladı bilmiyorum tabi :) Bu süreçte anladım ki, aslında bebeğinize/çocuğunuza bir şey öğretmeye, benimsetmeye çalışırken hep olduğu gibi en önemli şey kararlı olmak ve pes etmemek. Beklediğimden çok daha kısa bir sürede (neredeyse 1 gün) ve çok daha kolay bir şekilde Arda memeden vazgeçmiş oldu.

Bu olaya başlarken tabi benim ilk tercihim bu değildi, ben silikon uçla emzirmeye devam edecektim. Ama sonra hazır tamamen bırakmışken böyle olmasının daha doğru olduğunu düşündüm. Sonuçta eğer bir şekilde tekrar emzirmeye başlarsam sonrası daha büyük karmaşa olacaktı benim için. Biraz kendimi kötü de hissettim aslında, daha çok emzirebilsem daha mı iyi olurdu diye ama sonuçta Arda tam 1 sene aldı anne sütünü ve yara olmasaydı devam da edecektim, keyfi bir karar da değildi benimki. Ayrıca keyfi karar olsa ne olurdu, bu bir tercihti sonuçta. Zaten annem de kendimi kötü hissetmem için elinden geleni yaptı, sanki bilerek, isteyerek bıraktırmışım gibi üstüme geldi. "Memeyi bırakınca zayıfladı çocuk" diyerek psikolojik baskı yapmasını mı istersin, yoksa "bu kış da emseydi, hastalıklara karşı iyi olurdu" diyerek sağlık kozunu oynamasını mı istersin, hiç olmadı gözleri dolu dolu "yazık" diyerek olayı iyice dramatize etmesini mi... Hangi birini sayayım :) Sonra bir gün, canıma tak dedi, bayağı yüksek perdeden patladım anneme de, konu kapandı sağolsun..

Neyse.. Sonuç olarak bir devir de böylelikle kapandı. Aslında benim aklımdan daha önceden "hazır 9 gün evdeyken ve tüm kontrol bendeyken şu emzirme ve uyku düzenine bir çözüm getirebilirim" diye geçmişti ama bu kadarını beklemiyordum. Bir de "çocuk seninle sürekli birlikte olunca daha çok emmek ister, bıraktırmak için 3-4 gün ayrı kalmanız lazım" demişti birkaç arkadaşım -ki genelde bir çok anne böyle bıraktırıyor memeyi ama ben tam istediğim gibi kendi kontrolümde bunu başarabildiğim için mutluyum :)
İlk birkaç gün sütümü sağdım. Gitgide daha seyrek zamanlarda ve daha kısa süreli sağarak sütümün tamamen bitmesini sağladım. Sağdığım sütleri yine Arda' nın kahvaltısına karıştırıp verdik. Bu sürede Arda geceleri biberonla Pregomin (içine biraz da Milupa gece tahılları karışımı ile) içerek uyudu. Gece uyandıkça yine biberon vermeye başladım. Zamanla uyku süreleri uzadı, gece daha az uyanmaya başladı, bu tabi benim için mucize gibiydi. Bir süre sonra her uyandığında biberon vermemeye başladım, kucağıma alıp sakinleştirip geri yatırıyordum, böylelikle gece beslenme alışkanlığını da yavaştan bırakmaya başladı. Daha uzun uyuyunca, daha mutlu uyanmaya başladı ve iştahı da belirgin ölçüde arttı.

Yine fazlasıyla uzattım :) Bir sonraki yazıda bu yeni düzenden ve özellikle beni en çok sevindiren uyku durumlarından bahsedeceğim..

Bu güzel anları, güzel arkadaşım Aslı 28 Ekim' de çekti, Arda ile son zamanlarımızı çok iyi anlatıyor :)


15 Kasım 2013 Cuma

İstanbul' da Bayram..

Bu sene Kurban Bayramı çok güzel bir 9 günlük tatil fırsatı yararttı herkes için.. Hatta bir çok arkadaşım / tanıdığım soluğu Amerika' da aldı :) Açıkçası ben de çok özendim şöyle son bir güzel tatil yapalım diye ama bizim için imkansızdı. Arda' yı bırakıp gidemezdik çünkü hala emiyordu, bana çok bağlıydı, uykuları düzensizdi, vs. vs. Yanımızda götürsek bu sefer de bize tatilden ziyade yorgunluk olma ihtimali hiç de az değildi, üzerine bir de tekrar yemek problemiyle karşılaşmak, zaten düzensiz olan uykularını iyice bozmak istemiyordum. Biz de "madem herkes İstanbul' dan kaçıyor, trafiksiz ve daha az kalabalık bir İstanbul' da gönlümüzce gezelim" dedik.. Malum, bu çılgın şehirde çocukla gidilebilecek, AVM dışında pek az alan var ve hafta sonları da trafik saçmalık noktasına ulaştığından oralara varmak, varılsa bile rahatça tadını çıkarmak biraz hayal artık..

İşte biz de bu nedenle, ve aslında biraz da 9 gün Arda ile tam zamanlı evde takılırsak sonunda patlarız endişesiyle kendimizi İstanbul sokaklarına vurduk. İlk günler hava da şahane olduğundan pek güzel geçti, iyi ki böyle yapmışız dedik. Ve işte gezmelerden bazı görüntüler..










Arda Bebek Parkı'nda kaydırakta çıldırırken :)


















Mesela ben bunca yıldır İstanbul' dayım, Emirgan' a da bayağı bir gitmişliğim var ama Emirgan Korusu'na gitmek hiç kısmet olmamıştı. Kısmet böyle çekirdek aile olarak gitmekmiş.
Biz gittiğimizde bayağı bir kalabalıktı, hatta en bombası metrekare başına 2 gelin-damat-fotoğraf çekimi düşmesiydi :) Normal ama, İstanbul' a öyle az yeşil alan var ve olanlar da öyle bürük bir hızla rant uğruna yok oluyor ki, insanlar böyle sınırlı alanlara akın etmek zorunda bırakılıyor.. (sosyal mesajımı da veririm, hiç acımam)












Başka bir gün İstanbul Forum içindeki Turkuazoo' ya gittik. Gerçekten gidilesi, görülesi bir yer. Su altının sanırım sınırları yok, başka bir boyut, hem korkutucu, hem büyüleyici..
Aslında Arda' nın biraz daha büyük olup, ne gördüğünü az çok anlamasını isterdim ama benim için korkup ağlamaması bile yeterliydi şu noktada :) Zaten ilk girdiğimizde uyuyordu pusetinde, sonra da tam içeride uyandı, dedim kesin çok korkacak, "ne oldu, ben neredeyim, nerede uyandım" diye ama hiç beklediğim gibi olmadı, hatta gülümsedi etrafına, belki de rüyada olduğunu sandı, bilemiyorum :)

Dışarı çıkmak için hazırlanan Arda :)






Emirgan güzeldi evet ama ben asıl Hidiv Kasrı' nın da içinde bulunduğu Çubuklu Korusu' na bittim. Özellikle koşu/yürüyüş parkuru çok güzel. Tamam belki bir Belgrad Ormanı değil ama olsun :) Bu arada biz Arda sayesinde sabah çok erken uyanıp, kahvaltı işini halledip sokaklara döküldüğümüz için genelde insanların dışarıda kahvaltı/brunch yaptığı saatlerde tekrar acıkıyoruz :) Hidiv Kasrı'nda da açık büfe kahvaltı varmış, yürüyüş sonrası yaktığımız 3 kaloriyi 1000 olarak geri alalım diye niyetlendik ama saat 13.00' de bitiyormuş, ucu ucuna kaçırdık. Tekrar gidip deneyeceğiz ama, aklımıza not ettik.






































Tatilin sonlarına doğru hava İstanbul' da kötüleşti, biz de açık havada daha fazla gezme hayallerimizi başka bahara bıraktık. Boran'la ne zamandır istediğimiz kafa dinlemece, stres atmaca, başbaşa olmaca organizasyonumuz için Arda'yı ananneye teslim edip günübirlik Sapanca yoluna düştük. Daha önce bahsettiğim Evce geleneğimizden elbette ödün vermedik :) Yalnız bu sefer Evce' ye bir değişiklikler olmuş, girişini daha ön tarafa almışlar, yolu düzelmiş, çamur deryasından biraz da olsa sıyrılmış. İçeriyi tekrar dekore etmişler, güzelleştirmişler, kısacası bir önceki gidişimizde şikayet ettiğim her şey düzelmişti :) Kahvaltı tabi ki yine efsaneydi, aşağıda göreceğiniz üzere..



Yalnız şunu anlatmadan geçemeyeceğim. Kahvaltı sonrası bu sefer bir değişiklik olsun, Güral Sapanca yerine şu SPA' da 1 numara olan Richmond' a gidelim dedik. Zaten Arda' yı gece bırakmak istemediğimiz için günübirlik SPA kullanımı almıştık sadece, biraz dinleniriz, stres atarız kıvamında.. Ben böyle bir saçmalık görmedim, belki de 1 numara fln diye beklentimiz çok yükseldi bilemiyorum ama gerçekten çok saçma bir paraya böyle bir şeyle karşılaşmayı hiç beklemiyorduk. Bu sefer kesinlikle tavsiye edemiyorum, hatta uzak durun diyorum, paranıza yazık olur :) Zaten biz de kendimizi dinlenme alanına attık sadece ve uyuduk yaklaşık 2 saat kadar :)
 
Veeee, bu bayramın asıl olayı Arda' nın memeyi bırakmasıydı.. Ama bu elbette bir sonraki yazının konusu :) Sevgiler herkese!

7 Kasım 2013 Perşembe

Arda yürüyor!

Arda' nın fazlasıyla hareketli bir çocuk olduğunu daha önce söylemiştim sanırım. Kendisi emeklemenin hemen ardından koltuk kenarlarına tutunup sıralamaya başlayınca ben yaşını doldurmadan yürüyeceğini düşündüm hep. Sonraki aşamada ellerimizden tutarak, kendi yürüteciyle ama en çok da yandaki videoda görülen tekerlekli puflarla resmen koşturmaya başladı :) (Bu kayıt 9 Eylül' de, Arda tam 11 aylıkken..)
Daha sonra belki de fazlaca düşüp kalkmanın etkisinden bir durakladı. Aslında gayet sağlam basmasına ve adım atabilmesine rağmen elimizi tutmadan yürümeyi reddediyordu. Ben de bir yandan yürüsün isterken, bir yandan yürümeye başlayınca hep peşinde olmak gerekecek, iyice yorucu olacak diye üstüne gitmiyordum.

Genelde çocuklar yaşında yürür derler ya, bizimki de doğumgünü partisinin sabahında, yani 5 Ekim' de kıyafetini ve ayakkabısını giydikten sonra odasında 3-4 adım atmayı başarmıştı. Sanki mesaj vermek ister gibi, "madem yaşımı başımı aldım, ayakkabımı giydim, papyonumu taktım, o zaman ben de kimse elimi tutmadan yürürüm arkadaş" der gibi :)

2 gün sonra, 7 Ekim 2013 Pazartesi akşamı  evde yandaki videoyu kaydederek Arda' nın resmen ayaklanmasını yakalamış oldum :)

Bu videodan geçtiğimiz haftaya kadar adımlar hep böyle yavaş ve mesafeler kısaydı. Geçen hafta Arda evin içinde tamamen bağımsız bir şekilde, bir yandan dengesini sağlamak için eller havada, koşar adım gezmeye başladı :) Gerçekten çok komik görünüyor, bir ara yakalarsam videosunu kaydederim yine :)



5 Kasım 2013 Salı

Arda 1 yaşında!

Eveeeettt.. Bu yazıyla birlikte günümüze bayağı bir yaklaştığımı hissediyorum.. Aslında mutlaka yazmam gereken veya yazmak istediğim konuları atlamışımdır ama sonuçta Arda 6 aylıkken henüz hamileliğimi anlatarak başladığım bu yolculukta, aradaki farkı başarılı bir şekilde kapattığımı düşünüyorum :)

1 senenin nasıl da çabuk geçtiğine hala anlam veremiyorum, ama özellikle anlamakta zorlandığım konu şu, bu bebek ne zaman böyle büyüdü, bu kadar kısa zamanda nasıl başka başka tiplere girdi ve sonunda bebeklikten çıkıp çocuk kategorisine girdi? Mucize gibi..

Arda' nın ilk doğum günü elbette bizim için çok önemliydi. O her ne kadar anlamasa da, belki de ondan çok kendimiz için bu doğum gününü biraz abartmak istedik. Zaten 2. yıl muhtemelen evde kendi aramızda kutlarız. 3. yıldan itibaren de konseptin arkadaşlar ve oyun tarafına kayacağını bildiğimiz için, ilk yılı kendimize özel kılalım dedik.
Bu aşamada canım arkadaşım ve Arda' nın ebesi, ayrıca müstakbel kayınvalidesi Duygu' nun desteği anlatılmaz. Bana kalsa, ben hiiiiçç konseptmiş, parti malzemesiymiş, çerçeveymiş, baskıymış uğraşamazdım belki ama beni gazlayarak bu dünyanın içine çekti. İtiraf ediyorum ki o dünyaya bir kez dalınca da heeerrrrr şeyi istiyorsunuz. Allahım insanlar neler yapıyorlar, neleri düşünüyorlar, şaşırıp kalıyorsunuz araştırdıkça.. Zaten ben Fatoş, Özge ve son olarak da Duygu' nun bekarlığa veda organizasyonlarında bizzat yer aldığım için o konsepte aşinaydım. Sonrasında Arda' nın hastane odasını hazırlarken de kendimce bir şeyler yapmıştım hatırlarsanız. Son olarak Arda' nın doğum günüyle birlikte Duygu ile karar verdik, kesinlikle bu işe gireceğiz, detaylar yakında buradan paylaşılabilir, hazır olun :) Bu arada da bekarlığa veda, baby shower, bebek hastane odası, bebek ve çocuk doğum günü ile ilgili "ben bu işlerden anlamam, kendim uğraşmak istemem ama yaratıcı, güzel bir şeyler olsun" diyorsanız da şimdiden biz varız, belirtmek isterim :) Fotoğrafçımız bile var yani, o kadar söylüyorum.. Zaten bu güzel fotoğrafları da ona borçluyuz, kendisi biricik arkadaşımız, Arda' nın kirvesi ve müstakbel kayınpederi Cem :)

Öncelikle detayları paylaşayım:
Yer: Çekmeköy Tarihi Adana Park Kebapçısı
Yer konusunda uzun süreli git gellerimiz ve araştırmalarımız oldu. İlk olarak bizim sitenin bahçesinin piknik alanını organize edecektik. Sonra hava şartlarının açık alana müsade etmeyeceğini anlayınca sitenin bistrosuna yöneldik. Sonra madem böyle bir işe girişiyoruz dışarda olsun, daha iyisi olsun derken bizim civardaki sevdiğimiz, kahvaltıda başarılı sayılabilecek bir kaç yeri soruşturduk. Saçma sapan muhabbetler, "pastayı dışardan getirirseniz servis ücreti alırız" yok efendim "fazla süslemeye izin veremeyiz, diğer misafirlerimize ayıp olur" gibi gibi şeylerle karşılaşınca bayağı bir moralim bozulmuştu açıkçası. Ve itiraf etmeliyim ki burası hiç aklımıza gelmemişti ama iş yerinden bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine deneyince ve sonra sahibini de ortak tanıdıklarımız sayesinde kafalayınca "tamam" dedik, "işte budur." Kebapçı diyip geçmeyin, kişi başı 20 TL' ye bal kaymak dahil böyle güzel serpme kahvaltı, bu zamanda zor bulunur. Servisi de çok iyiydi, çok memnun kaldık. (Pazar günleri katmer tatlısı ve gözleme de var, fiyat kişi başı 30 TL)

Konsept: Papyon
Arda' nın kırmızı papyonu dahil, herkese verdiğimiz papyonları ben kendim yaptım, sonrasında da nazar boncuklu çengelli iğne alıp koyduk ki yakasına filan takmak isteyen olursa kullansın :) Kumaşları da tüm parti konseptinde kullandığımız renklere göre aldım; kırmızı, lacivert, mavi, beyaz ve bolca puanlı detaylar :)



















Malzemeler:
Balonlar Buyaka' daki Balon Evi mağazasından.
Peçetelik, çerçeve ve diğer minik pankart/konuşma balonlarının hepsini Duygu tasarlayıp, örnekleri de göndererek bir yere yaptırdı. Ben çok dahil olamadım ama iyi iş çıkardılar. Bu arada pankartları tuttuğumuz sopaları Duygucum kendi elleriyle silikon tabancasıyla yapıştırdı parti sabahı :)
Kürdanlara koyduğumuz minik etiketleri Duygu tasarladı, ben kendim etikete basıp yapıştırdım, tamamen el emeği :)
Hediyelik olarak TEMA' dan hediye fidan sertifikası verdik. Böylece doğaya da katkımız olmuş oldu, kesinlikle çok mantıklı.
Pasta, Deniz'in Mutfağı.. Artık bu işi yapan çok insan var ama Deniz Hanım gerçekten çok başarılı. Ayrıca şeker hamuru pastalarının en büyük problemi olan içinin kuru bir kekten ibaret olup, lezzetsiz olma durumu kesinlikle geçerli değil. Arda' nın pastasından bir kaç gün önce de Boran' a en sevdiği süper kahramanlardan biri olan Green Lantern pastası yaptı ki, son dakikada sipariş vermeme ve Green Lantern'i tanımamasına rağmen harika iş çıkardı. Arda' nın pastasını da ben internette araştırırken bulduğum bir pasta görselini gönderip, üzerine konsepti, istediğim renkleri ve değişiklikleri anlatarak sipariş verdim ve tamamen istediğim gibi geldi. Şiddetle tavsiye ederim..
Kurabiyeleri Duygu bir yere yaptırdı, hiç dahil olamadım ama çok güzeldi şekiller.. Sadece kargoda sıkıntı yaşadık, artık o da nazar boncuğu olsun dedik :)
Şeker kavanozları Arda' nın 40 mevlitinden kalma bir fikir.. Yine eksik olmasın dedik, bu sefer sadece mavi-beyaz badem şekeriyle doldurduk.
















 
 






Ve elbette bizi ve Arda'yı bu özel günümüzde yalnız bırakmayan tatlış sevdiklerimiz :)

































































Gelip de fotoğraflarda olmayan, gelmek isteyip gelemeyen, arayan, soran herkese de ayrıca bir kez daha buradan teşekkürler. Herkesin sayesinde çok güzel bir gün yaşadık birlikte. İnşallah Arda' nın çevresinde hep böyle güzel insanlar olur..

Öpücüks! :)