30 Nisan 2013 Salı

Bazı bilgiler.. Naçizane :)

Hamilelik ve doğum süreci ile ilgili iletmek istediğim bir kaç şey var..

Öncelikle şunu söylemek istiyorum, doktor seçimi çok önemli. Kendinizi rahat hissedebileceğiniz, sorularınıza bıkmadan usanmadan cevap verebilecek, her daim ulaşılabilir (bu madde maalesef çok bulunmuyor), sizin isteklerinizi anlayışla karşılayıp sizi bu yönde ilerletebilecek bir doktor çok çok önemli. Ben Emel Balkan' ı kesinlikle tavsiye ederim. Daha önce ASM' de başka bir doktora gittim ve gerçekten çok kötüydü. Yaşadığım o kötü tecrübeden sonra Emel Hanım adeta bir melek gibi gelmişti bana :)

Hamile kalmaya karar verdiğiniz anda doktora gidip gerekli kontrollerden geçmek, bazı testleri yaptırmak gerekiyor. Herkesin bildiği gibi sigara, alkol, kafein gibi zararlı maddelerden uzak durmak önemli. Aslında kadının olduğu kadar erkeğin de buna dikkat etmesi lazım, zira spermin de yumurta kadar kaliteli ve sağlıklı olması gerekiyor. Şahsi fikrim denemelere başlamadan en az 1 ay önce tüm bunların kesilmesi ve daha kaliteli/steril bir yaşam tarzının benimsenmesi. He bunu söylüyorum da benim sevgilim sigara kullanmamasına rağmen "otlakçı" dediğimiz cinsten alışkanlığını hep sürdürdü ve hala da sürdürüyor maalesef :(

Hamilelik süreci ne kadar rahat ve huzurlu geçerse, bebek de o kadar huzurlu oluyor derler. Ben gerçekten çok güzel ve huzurlu bir hamilelik yaşadım. Bunda tabi ki bir çok etken vardı. İş yerimde çok rahattım, yöneticim inanılmaz anlayışlıydı, ailelerimiz hep destek, tam destek modundaydı, sevgilim ve ben her zamankinden daha da mutluyduk, arkadaşlarımızın desteği ve mutluluğumuzu sürekli paylaşıyor olmaları muhteşemdi. Olabildiğince kendinizi stresten, kavga gürültüden, olumsuz düşüncelerden uzak tutmanız gerekiyor. Özellikle felaket tellallarına kulaklarınızı tıkayıp sadece kendinize ve bebeğinize konsantre olmanız kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik..Şimdi Arda da gerçekten (maşallah diyelim :)) çok huzurlu, güler yüzlü, sevgi dolu bir bebek.
 
Kilo alımı ile ilgili.. İştahı hep açık bir insan olmuşumdur bugüne kadar ama hamileykenki çok başkaydı. Özellikle tatlı konusuna girmek bile istemiyorum zira 1 tepsi baklavayı yemek isteyebilecek kadar çok tatlı çekiyordu canım. Sonra Emel Hanım hamilelik şekerinden bahsedip, "çocuk fazla kilo alabilir" dediği anda bunu kestim. Dikkat ettiğim tek şey bu oldu. Bunun dışında canım bir şey çektikçe kuruyemişle, 1 bardak sütle veya 1 porsiyon yoğurtla iştahımı bastırmaya çalıştım. Çok düzenli olmasa da yürüyüşlerimi yapmaya çalıştım ve pilates topunda zıplama egzersizi yaptım. Bir de Boran sürekli psikolojik  baskı yapıyordu, fırsat buldukça tartıya çıkarıyordu beni :) Sonuç olarak 48 kg ile başladığım hamileliğim 61,5 kg ile son buldu. Tabi herkesin bünyesi, genetik yapısı vs. farklı ama genel anlamda tavsiyem: az tatlı, az karbonhidrat, az tuz; bol protein, bol kalsiyum, bol yürüyüş :)

Biraz ayıp olacak ama ani durumlara karşı bir önlem olarak bazı kıl-tüy işlerini son günlere bırakmayın; tecrübeyle sabittir, utanırsınız, sıkılırsınız, pişman olursunuz :) Zira ailenizden biri gibi olan, utanma sınırını çoktan 5 m öteye aştığınız doktorunuz olmuyor sadece doğumda, benden söylemesi..

Doğumun başladığını hissettiğiniz andan itibaren en önemli şey panik yapmamak bence. Heyacanlanın ama panik olmayın :) Hastaneye gitmeden önce ılık bir duş alabilirsiniz, rahatlatır derler. Ben unuttum, siz unutmayın. Benim gibi sancılardan önce suyunuz gelmeye başladıysa hemen hastanenin yolunu tutmalısnız, çünkü suyun gelmesi = kesenin yırtılması = sizin ve bebeğinizin mikrop kapma riskinin olması.. Ama sadece sancı olan durumlarda hemen hastaneye gidilmese de olur, sancıların süresini evinizde takip edip 4-5 dk da bir gelmeye başladığında hastaneye gidebilirsiniz. Evinizin ortamında beklemek hastanede beklemekten daha rahat olabilir, tabi tercih meselesi :) Doğumun başlangıcı ile ilgili detaylı bilgileri bu yazıda okuyabilirsiniz.

Hastane çantanızı mümkün olduğunca hazır bulundurmaya çalışın. Çantada olması gerekenlerle ilgili  örnek bir listeyi buradan inceleyebilirsiniz.

Benim unuttuğum ama mutlaka hatırlanması gereken bir nokta daha var. Doğumun başladığını düşündüğünüz andan itibaren bir şey yemeyin! Su bile içmeyin! Zira ben zaten öğlen güzelce yemek yemiştim, evde bir şeyler atıştırmıştım, bir de üstüne hastanede Boran çikolata yedirdi. Tabi henüz sindirme aşamısa bile girememiş bu yiyecekler sancılar sırasındaki mide bulantısıyla bir güzel geri geldi. Aman diyim, dikkat!

Bu arada doğum sırasında tabi ki çok susuyorsunuz ve sürekli ağzınız kuruyor ama su içemiyorsunuz. Annem ve Duygu ben susadıkça ıslak pamuk gezdirdiler dudaklarımda, çok işe yaradı. Ayrıca ben yanıma nemlendirici lipstick de almıştım dudaklarım çatlamasın diye :) Bulabilirseniz buz da bir yöntem..

Doğumu beklerken mümkün olduğunca gezinin, volta atın, yapabiliyorsanız ara ara çömelin. Son araştırmalar doğal doğumun çömelerek çok daha rahat yapıldığını gösteriyor. Benim gibi sancı vurdukça kendinizi sıkmayın, aksine rahat bırakmaya çalışın. Bu arada bir önceki doğumu anlatan yazımda sancılar vurdukça "epidural verin o zaman" diye bağrındığımı yazdığımı biliyorum ama sakın bunu dikkate almayın :) Asla korkmayın, doğum abartıldığı gibi korkutucu bir şey değil. Herhangi bir sorun çıkmadığı sürece rahatlıkla geçirilen, sonucunda da dünyanın en güzel varlığına sahip olduğunuz bir süreç sadece.

Ayrıca hani deniyor ya "bebeğinizi kucağınıza aldığınızda hepsi geride kalıyor, unutuluyor" diye, işte bu tam anlamıyla gerçek. Onun kokusunu içinize çektiğinizde, zar zor açabildiği gözlerinin içine baktığınızda aklınızdan tek şey geçiyor: HER ŞEYE DEĞER :)

Boran' ın Arda ile ilk karşılaşma anı :)





25 Nisan 2013 Perşembe

Arda doğdu!

Tarih 9 Ekim 2012.. Günlerden Salı.. 38. haftamızın başındayız ve Emel Hanım' la randevumuz var. O gün randevudan sonra hastaneyi gezip, odaları görmek, verilen hizmetler ile ilgili bilgi almak istiyordum. Bu sırada yanımda olsun diye Gülten Anne' ye de haber vermiştim.

Saat 11.00' deki randevumuz öncesi rutin olarak NST (sancıları ölçmek için kullanılan alet) cihazına bağlandım. 20 dk kadar cihaza bağlıydım, bu sürede Arda' nın kalp atışları her zamanki gibiydi. Ve yine her zamanki gibi cihazın karnıma bağlanan uzantılarına tekmeler atıyordu :)

Muayenede Emel Hanım cihazdan çıkan kağıda baktı ve "sancılar ara ara vurmaya başlamış" dedi. Ben bir şey hissetmediğimi söyleyince de "daha iyi, demek ki acı eşiğin yüksek" dedi. Daha sonra kontrol sonucu 1 cm açılma da olduğunu gördü ve Cumartesi tekrar gelmemi, bir kez daha muhtemelen gününü beklemeyeceğini söyledi. Durumumuz iyiydi, pilates topunda zıplamaya ve yürüyüşlere aksatmadan devam edecektim. Bu sırada Arda ultrasonda yine eliyle yüzünü kapatıyor, kendisini babannesine göstermiyordu :)

Daha sonra odaları gezdik, biraz bilgi aldık ve çıkıp Palladium' a gittik. Güzel bir öğle yemeği yiyip, bayağı bir gezdik. Saat 16.00 gibi eve geldik, bir kahve molasının ardından Gülten Anne gitti. Ben o sırada akşam yemeği hazırlığına giriştim. Mutfakta malzemeleri hazırlarken minik minik sancılar/kasılmalar hissettim ama bu zaten ara ara olan bir şeydi. Bedenim kendini doğuma hazırlıyordu, periyodik aralıklarla olmadıkça sıkıntı yok demekti.16.30-17.00 arasıydı sanırım, Boran' ı aradım. O gün karşıda Hadımköy' deki müşteride çalışıyorlardı. Yaklaşınca haber vermesini, yemeği pişirmeye başlayacağımı söyledim ve dinlenmek için salona geçip koltuğa uzandım. Belki 1 dk. ancak geçmişti ki bir şey hissettim, bir ıslaklık.. "Yoksa" dedim, "Hayır, çok erken." Sanki çişim gelmiş ve tutamıyormuşum gibi :) Aslında çişimin gelme hissi de yok, sadece bir şeyler oluyor ama anlamdıramıyorum. Hemen kalkıp tuvalete koştum, ve "Acaba" larım, "Evet, öyle galiba" oldu.. Kesem yırtılmış, suyum geliyordu.. Doğum başlamıştı, benim minik oğlum Arda dünyaya gelmek için sabırsızlanıyordu :)

Boran' ı aradım, "panik yapma sakın ama sanırım suyum geldi" gibi saçma bir cümle kurdum. Tabi ki panik yapacaktı, trafikteydi, yanıma gelmesi için en az yarım saat daha lazımdı. Ama gerçekten panik yapacak bir şey yoktu aslında çünkü henüz sancıların dakikası bile belli değildi :) Tabi o an bunlar düşünülmüyor. Daha sonra annemi arayıp haber verdim. En son Emel Hanım' ı aradım, belki de ilk onu aramalıydım. Çok şükür ki hala hastanedeydi, "hemen gel, ben bir bakayım" dedi.
Üzerimi değiştirdim, suyum gelmeye devam ediyordu ama umurumda değildi o an, eşyalarımızı hazır etme derdindeydim :) Hastane çantamızı, Arda' nın ana kucağını, kapı süsü ve sepetimizi, kamerayı, antreye taşıyıp yığdım. Bir yandan da telefonumda daha önce yaptığım listeyi kontrol ediyordum bir eksik var mı diye. O sırada Boran kapıdan içeri girdi, beni o halde eşyalarla bekliyor görünce şaşırdı. Vakit kaybetmeden hastaneye doğru yola çıktık. Yolda Cem' i aradım, muhtemelen bir toplantıdaydı, sessizce konuşmaya çalışıyordu, "doğuruyorum" diyince şaşırıp kaldı, "geliyorum" dedi sadece :) Duygu' ya whatsup dan mesaj attım, "neeeeeeeee, hemen geliyoruuuummmmmmmm" gbi bir cevap yazmıştı yanlış hatırlamıyorsam :) Gülten Anne' yi aradım, kadıncağız zaten yeni evine varmıştı :)

Hastaneye vardığımızda 18.30 civarıydı. Emel Hanım' la görüştük, kontrolde doğumun başladığı tescillenmiş oldu. Doğumu bekleyeceğim odaya aldılar bizi. O arada Duygu ve annem geldi. Açıkçası hangisinin önce geldiğini hatırlamıyorum :) Beni hazırladılar ve böylelikle bekleme süresi başlamış oldu. Doğal doğum yapacağım için ve ilk doğum da olduğundan sürenin uzun olabileceğini, sabaha kadar bekleyebileceğimizi söylediler. Gülten Anne' yi tekrar arayıp gelmemelerini söyledik. O kadar süre orada hep birlikte beklemek anlamsız olacaktı.

En son Cem geldi. Tabi ki en önemli görevi Boran' la ilgilenmekti :) Zira sevgilim heyecandan saçmalamaya başlamıştı bile.. Bir ara eve gidip geldiler Cem' le, telefonunu evde bırakmış şaşkın :) Ben Boran' ın doğuma ne kadar iştirak edeceği ile ilgili kararımı verememiştim bir türlü ve en sonunda bununla ilgili düşünmeyi bırakıp o anki psikolojime göre olayların gelişeceğine kanaat getirmiştim. Gerçekten de öyle oldu ve ben sevgilimin beni acı çekerken görmesini istemedim. Tabi ki çok güzel bir paylaşım, keşke böyle hissetmeseydim de hep yanıbaşımda durabilseydi ama istemedim işte. Boran kendine VIP bir oda tuttu :) Cem'le birlikte orada beklediler doğumu. Ben annemin ve Duygu' nun elini tutuyordum o sırada.

Bu arada Emel Hanım beni son bir kontrol edip nöbetçi doktora emanet ederek gitti. "Endişelenecek bir şey yok, sürekli senden haber alacağım ve hemen geri geleceğim" dedi. Ben hep yanımda olacak sanıyordum ama meğer hep böyle olurmuş. Doğum anında haber vereceklermiş ve o zaman gelecekmiş.

Sancılarımın arası azalıyor, şiddeti artıyor, ama bir türlü yeterli derecede açılma olmuyordu. Kendimi çok kasıyordum, yorgun hissediyordum, yatmak, uyumak istiyordum ama aslında yapılması gereken yürümekti, daha çok ayakta durmaktı. Hastane koridorunda tur atıyorduk annemle, sancı gelince annemin omuzlarına sarılıp kendimi bırakıyordum. 2 çocuğunu da doğal olarak, gencecik yaşında, evde, ebe yardımıyla doğuran canım annem doğum koçum olmuştu :)

"Doğal doğum yaparım ben, ne var ki, adı üstünde normal doğum, yapanlardan neyim eksik" diyen ben, sancılar çok şiddetlenince "tamam, epidural verin bana, bayıltın beni, sezeryana alın" demeye başladım :) Aslında benim cesaretimi kıran nöbetçi doktor ve hemşirelerin "sabahı bulacak doğum" demeleriydi. Kendi kendime hesap yapıyordum, dakikada bir bu sancılar vuracaksa ben sabaha kadar nasıl dayanacağım diye. Sancılarımın arası o kadar azalmıştı ki "zaten istesek de artık epidural veremeyiz" dediler. Saat 00.30 gibi olan son kontrolde "4-5 cm açıklık var, beklemeye devam" demişlerdi. Sonra ne oldu, nasıl oldu anlamadım, sürekli olarak bir ıkınma refleksi gelmeye başladı. Hemşireye söyleyince sakın ıkınmayın dedi :) Doktor tekrar kontrole geldi ve "hemen doğumhaneye" dedi. Her şey o noktadan itibaren çok hızlı olmaya başladı. Bir anda beni doğumhaneye indirdiler, Cem kamerayla peşimdeydi. Boran, Annem, Duygu hepsi arkamdan geliyorlardı. Bu arada hemşireler sürekli ıkınmayın diyorlardı, kendimi tutmaya çalışıyordum.

Doğumhaneye girdikten sonrası çok bulanık.. Masaya yatırıldım, etrafımdaki herkes bir şeyler yapıyor, koşturup duruyorlardı. Sonra Emel Hanım göründü, belli ki koşturarak gelmişti. Nöbetçi doktora kızgındı, "geç haber verdiniz" diyordu, o da "biz de anlamadık bir anda oldu" diyordu :) Emel Hanım' ı görünce daha rahat hissetmeye başladım, sonra anladım ki asıl doğum denilen şey 2-3 nefesten ibaret. Yeter ki bebek gelmeye hazır olsun. Emel Hanım "derin nefes al, nefesini tut ve ittir" dedi, sonra bir kez daha, ve belki bir kez daha.. İşte o kadar.. Sonrası derin bir rahatlama, incecik bir viyaklama şeklinde ağlayan bir ses..

Saat 01.57' de doğdu bebeğimiz.. Görmeye çalışıyordum yattığım yerden, hemşireler bir şeyler yapıyorlar, sanırım kabaca temizleyip sarıp sarmalıyorlardı. Uzaktan simsiyah saçlı olduğunu gördüm, Boran gibi dedim sadece.. Sonra hemen getirip göğsüme yasladılar kokumu alması için. İşte o anı anlatmak olmaz, anlatılmaz, anlatılamaz, tarifi yok.. Buruş buruş, kıpkırmızı, üstünde plasenta kalıntıları, gözlerini açamıyor, dışarıya alışmaya, adapte olmaya çalışıyor, ağzı açılıp kapanıyor sürekli.. Dünyanın en güzel yaratığı :)

Kısa bir aradan sonra kalacağımız odaya götürüldüm ve Arda da yanıma geldi. Artık bitmişti, Arda karnımda değil, yanımda sepetinde yatıyordu. Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı, sevgilim ve ben Umut Sarıkaya' nın karikatürlerinden alıntı yapıp "aşkımızın meyvesi" diye dalga geçtiğimiz oğluşumuza kavuşmuştuk ve çekirdek bir aile olmuştuk :)

24 Nisan 2013 Çarşamba

Arda' nın odası..

Biliyorum, takip edenler şu an doğum yazısını okumayı bekliyorlardı ama heyecanı biraz daha arttırmak ve kendime de küçük bir mola vermek adına, araya bu yazıyı sıkıştırmak istedim :)

Benim için bebek/çocuk odası demek mümkün olduğunca sadelik demekti. İnternette araştırma yaparken karşınıza çıkan şeyler inanılmaz. Tabi herkesin kendi zevki, saygı duymak lazım ama çocuğunun fotoğrafından perde yaptıranı bile gördüm. (belki okuyanlar arasında da yaptıran vardır gerçi, pot da kırmış olabilirim :))
Masmavi ya da pespembe, her yerde başka bir uyarıcı nesne barındıran ve şirin yapalım derken b.ku çıkarılan fazlaca oda görseline maruz kaldım. Birini siz de görmek isterseniz Yeliz Yeşilmen' in kızının odasını buradan inceleyebilirsiniz :)

Daha önce de belirttiğim gibi aklımda açık mavi duvarlar, o duvarları süsleyen bir kaç fotoğraf belki sticker, güzel bir perde, beyaz mobilyalar, sarı ve yeşil aksesuarlar vardı. Aslında Boran' a kalsa tüm odayı Spiderman görselleriyle doldurabilirdik. Ne bileyim, örümcek ağı şeklinde avize bile olabilirdi odada :) Ama biricik oğlumuzun daha hangi süper kahramanı seveceğini, hangi çizgi film karakterleriyle kendini özdeşleştireceğini bilmediğimizden tabi ki bu fikri ekarte ettim. Gerçi adım gibi biliyorum ki ön teker nereye, arka teker oraya.. Playstation, psp, bilgisayar oyunları, bilimum teknolojik ıvır zıvır, maalesef gerekli gereksiz kablolar, japon çizgi filmleri, süper kahramanlar, vs vs.. Babasından görecek, hepsinin delisi olacak :) Zaten oda dekorasyonunda ne kadar bunlardan uzaklaşmış olsam da, kıyafette tabi ki aynı istikrarı sağlayamadım ve Arda' ya Superman, Batman, Spiderman, ne kadar -man varsa hepsinden body, tulum, t-shirt vs aldık :)




Neyse, konuya dönüyorum.. Girişten itibaren anlatacak olursak, işte bu kapıdaki isimliğimiz. Aslında bunu kendim keçeden vs. yapmak istedim ama internette de araştırmalarım sonucu öyle bayıldığım tarzda bir model bulamadım. Daha sonra mobilya bakmak için gittiğimiz Modoko' da Çocuk Kalbi isimli mağazayı gördüm. İnternet sitesi çok kısıtlı gerçi, mağazaya gidip yerinde inceleme yapmak daha doğru olur. Küçük bir yer ve içerisi gerçekten çıfrıt çarşısı gibi. Ama olağanüstü güzel aksesuarlar var. Bu isimliği 80 TL' ye yaptılar. Ahşap malzemeden, üzerindekiler de ayrıca yapılıp yapıştırılmış. 5 harfe kadar 80 TL' ye yapıyorlardı en son..





Kapıdan girince sağ tarafta bir boy cetveli sticker ımız var. Bunu Paşabahçe' den çok uygun bir fiyata almıştım. Boy cetveli için tabi ki çok erken, bunu ben de biliyorum ama zaten amaç sadece süslemek :)
 


Arda' nın dolabı ve şifonyeri mevcuttu. Şifonyerin mevcut kulplarını görüntüdeki şekilde değiştirdik. Mobilyaları yapan yerde yaptırdım bu kulpları da. Sanırım tanesine 10 TL gibi bir şey vermiş olmalıyım, net hatırlamıyorum. Malzemeye göre değişir tabi fiyat, zaten bebek mobilyası için binbir çeşit kulplar mevcut.. Çizgi film karakterleri, ayıcıklar, süsler, onlar, bunlar.. Ben sadece renk istedim. Dediğim gibi, çok fazla uyarana maruz bırakmak istemedim çocuğu.. Zaten kendisi biraz serpildiğinde bunlara neler yapacak tahmin edebiliyorum. Kendimden biliyorum boardmarker la dolabıma kelebek resimleri çizmiştim :)







İşte bu da Arda' nın yatağı.. (yalnız çocuk ilerde ünlü biri fln olursa şu satırlar ne rezalet ya.. "ünlü dizi oyuncusu Arda Bardız' ın yatak odası görüntüleri, flaş flaş flaş, asssssooooraaa :))
Beyaz, dümdüz, sallanmayan, altında çekmece vs. olmayan basit bir beşik. Bebek mobilyası olunca malzeme önemli oluyormuş, boyası antialerjik olacak, sunta olmayacak, gerçek ahşap olacak, sentetik malzeme içermeyecek vs. vs.
Ben hem istediğim fiyata, hem de istediğim gibi sade bir şey yapabilecek tek bir yer buldum açıkçası. Yine modoko içinde Haidi Mobilya. Aslında direkt %100 ahşap mobilya yapıyorlar ve gerçekten çok başarılı. Ama onlar biraz daha maliyetli haliyle, bizimki mdf üzeri kaplama.
Bu arada uyku seti Funnababy' nin Trip modeli. Bu marka da piyasaya göre birazcık daha pahalı ama modelleri daha özgün.


Bu sitckerı internetten Duvarsticker diye bir siteden aldım. Aslında komple duvarda ağaçlı vs. bir şey planladım önce ama iyi ki almamışım diyorum şimdi. Zira bu bile beklediğimden büyük çıktı, bir de gerçekten yapıştırmak zor. Tek bir hamlede yapılmıyor, bu yaprakları tek tek yapıştırmak gerekiyor vs.
Bu karede dikkatle bakınca görebileceğiniz kamera, Aslı&Sabri' nin Arda' ya hediyesi olan bebek telsizimizin kamerası. Amerika' dan getirdiler. Diğer her şey gibi orada çok daha uygunmuş. Modeli buradan inceleyebilirsiniz. Şahsen ben çok memnunum.


İşte bu da sedir yatağımız. Öncelikle şunu söylemek isterim ki, evet hem çok güzel görünüyor, hem de kulanışlı. Ama bunun modelinde benim küçük bir hatam oldu, keşke üst kısmını daha alçak yaptırsaydım diye düşünüyorum. Fazla yüksek olduğu için sedirden çok yatak gibi görünüyor. Daha alçak olsaydı daha sedir/koltuk havasında olabilirdi. Bunun üst kısmına 90*190 tek kişilik bir yatak sığıyor. Altında bütün halinde bir çekmece/bazası mevcut. Oraya da dilerseniz 80*180 yatak koyabiliyorsunuz. Ben şimdilik saklama alanı olarak kullanıyorum, baya bir eşyamızı toparlıyor.
Bu arada üzerindeki renkli minderler tabi ki benim eserim :)



Avizemiz IKEAAAA Evinizin herşeyiiiii :) Aslında burada daha önceden Gülten Anne' nin hediyesi, porselen, beyaz, antika bir avize vardı ama tabi ki çocuk odasına uymadığı için değiştirdik. Avizeyi değiştiren eleman şöyle söyledi "İlk defa bu kadar değerli porselen bir avizeyi çıkarıp, yerine plastik avize takan birini görüyorum." :)





İşte bu da Arda' nın dolabı. Tabi ki bu koca dolabın hepsi henüz (!) ona ait değil. Sadece 1 kapak + çekmeceleri ona tahsis etmiş durumdayım. Şu an için yetiyor ama zamanla her yeri kaplayacak küçük beyin eşyaları, biliyorum :)












Son olarak, fotoğraflarda gördüğünüz perdenin kumaşı.. Bunu Persan' da bulmuştum. Perdecim artan kumaşı da bana getirdi, daha sonra bu kumaştan sedirin üstündeki yastıklardan ikisini yaptım :)










Her şey hazır, tek eksik Arda :)

19 Nisan 2013 Cuma

Doğum' a 1 kala..

31. haftada bayram tatili dolayısıyla Erdek' e gittik. Herkes oradaydı, çok güzel vakit geçirdik ve bu tatille birlikte deniz sezonunu kapattık.
Ve karşınızda mayolu hamile Aslı :) Başka hiç bir yerde yok bu görüntüler sevgili okuyucular..























O hafta Erdek' ten günübirlik küçük bir Çanakkale turu da yaptık. Şehitlikleri görmeyi hep çok istiyordum, kısmet hamileyken gitmekmiş. Zaman kısıtlı olunca detaylı gezemedik ama o bile bana yetti. Gerçekten herkesin görmesi gereken yerler. Aslında, ilk olarak yeni yapılan simulasyon merkezine girdik, orada oda oda gezip savaşın önemli anlarının canlandırmalarını izledik. İşin politik kısmı bir yana, (zira bol bol AKP propagandası vardı ve maalesef büyük önder Atatürk' ten çok az bahsediliyordu) izlediğimiz hemen hemen her şey beni çok etkiledi. Bazı yerlerde ağlamaktan içim çıktı diyebilirim. Zaten hamilelik yüzünden alt üst olan hormonların yanında bir de erkek evlat annesi olacağım gerçeği vardı ki bence bu kadar etkilenmemin sebebi buydu. Umarım bir gün gerçekten tüm dünyada silahlar tamamen susar ve insanoğlu barış içinde yaşamayı becerebilir.
Neyse, bu konudan çıkıyorum..

Çanakkale' de gezerken hava bayağı bir sıcaktı. Bir ara güneşin altında dağ bayır yürürken gerçekten çok fazla yorulduğumu hissettim. Emel Hanım, kendimi zorlayacağım uzun yürüyüşlerden ve güneşten uzak durmamı söylemişti ama ben tam tersini yapıyordum. O an bir panik geldi, ya şu an bana burada bir şey olursa, doktorumdan en önemlisi ailemden uzakta, mesela Çanakkale Devlet Hastanesi' nde doğum yapmak zorunda kalırsam :) Asla yanlış anlaşılmasın, küçümsemek için söylemiyorum bunu, sonuçta annem beni köyde, ebe yardımıyla, evde doğurmuş. Ama sonuçta o kadar zaman özel hastanelerde, ince eleyip sık dokuyup bulduğun özel doktorunla bebeğini takip et, her bir zerresi için milyon tane test yaptır, sağlıkla dünyaya getireceğim diye gerçek anlamda göbeğini çatlat, sonra böyle bir durumda kal.. Bence trajikomik olurdu gerçekten :)
Bu düşüncelerim üzerine hemen kendime gelerek bir gölge bulup oturmaya karar verdim ve gezinin sonrasında da pek verimli olamadım.

Haftalar ilerleyip 32 yi gösterdiğinde aldığım kilo tam 10 olmuştu.
Aslıcım Amerika' dan siparişlerimizi getirdi. Bebek kıyafeti denince gerçekten Carters' ın hakkını teslim etmek lazım. H&M ucuz ama çok kaliteli değil, B&G ve GAP (Türkiye' de) pahalı. En güzeli yine Zara ama insan çeşit arıyor. Carters burada da var gerçi ama Amerika' dan daha az çeşit ve fazla fiyatla. Buradan online olarak alabilirsiniz de..
Bu arada kremler, şampuanlar, yenidoğan setleri vs. vs. de sipariş etmiştik Amazon' dan, bizim için çok avantajlı oldu. Aslı & Sabri sağolsun :) Utanmasam pusetini bile oradan aldıracaktım ama tabi o kadar yüzsüzlük yapamadım. Kendi yüklerini mi getirsin, başka siparişleri mi, benim puseti mi. Ama orada puset çok ucuzmuş, aklınızda olsun :)

32. haftadan..

Yine bir ofis fotoğrafı.. Yine fotoğrafları çeken Aslı.. Elbise yine benim  eserim :)

Bu arada ayağımdaki ayakkabılar Superga' nın Fashion koleksiyonundan. Elbise ile aynı kumaş/desen gibi görününce onu da ben boyadım/modifiye ettim fln sanıyorlar ama tamamen tesadüf :) Değişik modellerini buradan inceleyebilirsiniz.

Normalde, (ayak sağlığını önemsemeden) sürekli topuklu, daha ince, narin ayakkabılar giyen ben, hamileliğim boyunca kaba görünmesine aldırmadan sadece rahat ayakkabılar giydim. En çok rahat ettiklerim bu Superga larım, Birkenstock terliklerim ve Toms larım oldu. Tavsiye ederim :)



33. haftadaki doktor kontrolümüzde, Arda 1980 gr ve 44 cm olmuştu. Annem de benimle geldi ama Arda yüzünü göstermiyor, inatla saklanıyordu. Zaten tüm kontrollerde eli yüzündeydi. Rahatsız edilmekten hoşlanmayacağını, keyfine, rahatına düşkün olacağını (yani tamamen babasına çekeceğini) o zamandan belli ediyordu. (Ultrason fotoğraflarından birini koyacağım buraya.)



Büyük bir heves ve hızla odasını hazırlamaya, onun için bir şeyler yapmaya devam ediyorduk. Bunlar da kanıtlarımız :)

34. haftada her şeyini yıkayıp ütüledim. Yıkamak için Dalin' in özel bebek deterjanını ve yumuşatıcısını kullandım. O çamaşırları astığım zaman evin içi bebek kokmaya başlamıştı bile :) Bir çok kadının aksine, ben ütü yapmayı severim zaten ama hele de Arda' nın minicik ve mis kokulu kıyafetleri olunca ütü yapmak o an neredeyse festivale dönüşmüştü benim için :)
Ayrıca bu hafta Boran' la en çok zorlandığımız konulardan biri olan "Hangi puseti almalıyız" ı sonunda açığa kavuşturup Concord Neo' da karar kıldık. (Ana kucağının küçüklüğü dışında da gayet memnun kaldık.)



Arda 35. haftadaki kontrolümüzde 2400 gr ve 45 cm di. Bu haftadan itibaren de Emel Hanım her hafta görmek istedi bizi. Gelişimini hızla tamamladığını, belki 1 hafta erken gelebileceğini söyledi.
Rivayete göre kız bebekler erken doğar, hatta o yüzden kızlara "eksik etek" derler. Erkekler gününü tamamlar hatta geçirir.. Hep buna inanarak Emel Hanım' ın sözlerine inat, Arda' nın tam gününde, 29 Ekim' de doğacağını, Akrep burcu olacağını düşünmüştüm ama bizimki 35. haftada rengini belli etmiş :)

Küvetini, emziğini, süt pompasını, diğer bütün ıvır zıvırını da alıp tam olarak hazır duruma geldik. Bu arada odasının kapısı için isimliği geldi ve takıldı.

36. haftanın sonunda Boran' ın doğumgününü kutlamak için akşam arkadaşlarımızla yemeğe çıktık. O büyük ev partileri, gece eğlenceleri şimdilik bayağı bir geride kalmıştı, bunu anladım :) Artık geceleri uyumak da biraz zorlaşmaya başlamıştı. Uykusuzluğa o zamandan talim yaptırıyordu bizim bıdık :)


36. haftadan bir kare.. Özgemin objektifinden..

Artık hastane çantamız ve gereken tüm malzemeler hazırdı. Her an her şey olabilir mantığı ile eksiksiz beklemeye başlamıştık. Bu arada ben hastane için şeker/çikolata yerine sabun yaptırdım. Bunun için de Duygucum vesile oldu ve bana Sabun Perisi ni önerdi. Kesinlikle tavsiye ederim, muhteşem şeyler yapıyorlar. Ayrıca ani doğum yaptığım için yetişmediğini düşündüğüm sabunları hastaneye kadar teslim ettiler, müthişti :)

Hastane kapı süsünü ise ben kendim yaptım. Süper olmadı ama daha sonra extra süsleyerek evimizin kapısında kullandık. Hatta mevlitinde tekrar kullandık, çok iyi oldu. (fotoğraflarla detaylı yazacağım)



Böylelikle iş yerindeki son haftama gelmiştik. Bu haftaki kontrolde eğer Arda tam zamanında yani Kurban Bayramı' nda gelirse, Emel Hanım' ın tatilde olacağını öğrendim. Çok üzüldüm, tüm takibini o yapmıştı, doğumu da tabi ki o yaptırsın istiyordum. Kendimi başka bir doktora emanet etmem gerekebileceği gerçeği canımı sıkmıştı. Ama Arda ne zaman, nasıl gelmek isterse öyle gelecekti, yapacak bir şey yoktu.
Bayram tatiline denk gelirse zaten bir çok insan tatilde olacaktı. Çok ziyaretçimiz de olmaz diye düşündüm ve şeker/çikolata yaptırmamakla iyi bir karar aldığıma kannat getirdim.

37. yani iş yerindeki son haftam.. Sevgili Burcu ile bu fotoğrafımızı Gizem çekti. Burcu burada beni Arda' ya şikayet ediyordu :) Benden sonra Arda' nın da başının etini yiyordu desek daha doğru olur :))

Son haftamın son gününde resmen bütün departmanları dolaşıp herkese tek tek hoşçakalın dedim.
Çalışma hayatıma başladığım günden beri ilk defa bu kadar uzun süre evde olacaktım. Değişik bir duyguydu. Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde planlar kuruyordum aklımca. "3 hafta evdeyim, ne zamandır Bebek sahiline gitmiyorum, tek başıma gider güzel bir kahvaltı ederim, sahilde yürürüm. Sonra bir gün İstinye Park' a alışverişe giderim. Başka bir gün Çengelköy sahiline inerim, ohh keyif yaparım, çok özlemiştim" vs. vs. diye düşünüp duruyordum.



Nereden bilebilirdim ki izne ayrılır ayrılmaz Arda' nın bize sürpriz yapacağını :)

18 Nisan 2013 Perşembe

Günler hızla geçiyor

2. trimester ı bitirdim biliyorum ama çok sevdiğim 2 fotoğrafı paylaşmak istedim :)




Bu fotoğraf 13 Haziran 2012' de (22. hafta) çekildi. Ofise bayilerimizden biri kendi bahçesinden taze erik ve kiraz göndermiş, benden mutlusu olamaz.. Burada karnım oturuşumdan dolayı yine olduğundan büyük görünüyor ama bence süper :)














Yandaki fotoğraf da 28 Haziran 2012' den.. Üzerimdeki elbise kendi eserim. Diktiğim ilk hamile elbisem olduğu için detaylarıyla çektirip grururla instagram a yüklemiştim :) Kumaşı çok ince, bildiğiniz basma denilen cinsten, dolayısıyla o sıcak günlerde çok rahat etmemi sağlıyordu. Daha önce de söylediğim gibi bunları toplayıp ayrı bir post hazırlayacağım :)







Şimdi gelelim 3. ve son döneme..

Temmuz ayı gerçekten çok sıcak geçti. Ben yazı çok fazla severim ve hamile olmama rağmen durumdan çok şikayetçi olmadım çoğu zaman. Ama özellikle iş çıkışında bütün gün açık otoparkta kalmış arabama binmek tam bir işkenceydi. Bu arada hamileliğimin sonuna kadar araba kullanabildim :)

Aşağıdaki fotoğrafı  22 Temmuz 2012' de (26. hafta) çektim. Gerçekler tüm çıplaklığıyla karşınızda :)



27. haftasında Arda' nın odası için annemle alışverişe çıktık. Odada Ayşegül' ün (Boran' ın kız kardeşi) odasından kalma dolap ve şifonyer mevcuttu. Daha önce kahverengi olan bu mobilyaları Gülten Anne biz evlenirken yeniletip, beyaza boyatarak bize hediye etmişti. Eski mobilya oldukları için çok sağlam, gerçek ahşap, şimdikiler gibi sunta üzeri kaplama değil :) Dolayısıyla ben de sevinerek kabul etmiştim hemen. Bu durumda bizim mobilya anlamında almamız gereken tek şey Arda' nın yatağıydı ama ben extra olarak bir de sedir yatak almak istiyordum. Zira annemin bizde kalması durumunda onun için kullanabileceğimiz bir yatağımız yoktu. Bazasını saklama alanı olarak kullanmak, sedir şeklinde olacağı için normal zamanda koltuk gibi görünecek bir şey vardı aklımda. Neyse ki fazla dolaşmadan evimize çok yakın olan Modoko' da istediğim şekilde hem beşiği hem de sediri yapacak bir yer bulduk. Aynı yerde, mevcut olan dolap ve şifonyer için de yeni kulplar yaptırdık. Aklımda hep mavi duvarlar, beyaz mobilyalar, sarı ve açık yeşil aksesuarlar vardı. Öyle de oldu. Bir de evlenirken perdelerimizi yaptırdığımız yerden güzel bir perde siparişi verdik. Benim favori parçam perdeydi :) Arda' nın odasını tüm parçalarıyla ayrı bir post olarak yazacağım.

28. haftada şeker yükleme testine girdim. Emel Hanım daha önce zaten yasaklamış olduğu için maalesef tatlı yiyemiyordum, dolayısıyla hamilelik şekeri ihtimali de çok düşüktü. Test sonuçlarında da herhangi bir şey çıkmadı. Bu haftada aldığım kilo toplamda 8 olmuştu ve Arda da tam tamına 1 kg 300 gr görünüyordu :)

28. haftadan kareler..






















29..























30..
Bu fotoğrafların hepsi ofiste canım kuzum arkadaşım Aslı tarafından çekildi.. O zamanlardaki en büyük eğlencemizdi :)
30. haftayı geride bıraktığımızda, artık Arda' nın odası boyanmış, perdesi ve avizesi takılmıştı. Dünyanın en büyük ve önemli olayı o odayı hazırlamaktı benim için..
Geriye 10 haftalık bir süreç kalmıştı.. O an yaklaştıkça bende bir sabırsızlık, bir heyecan, biraz korku, biraz endişe, aklımda binbir türlü sorular.. devamı çok yakında bu blogda :))

9 Nisan 2013 Salı

2. trimester

Kritik olan ilk 3 ay (1.trimester) çok şükür ki az sıkıntıyla geride kalırken, kusmanın ve hastalığın etkisinden daha once vermis oldugum 1 kiloyu geri aldım. Aslında bu benim için sevindiriciydi çünkü zaten çok ufak tefek olduğum için fazla kilo alıp top gibi yuvarlanmak istemiyordum tabi ki :) Böylelikle 15. haftaya kadar 48 kg olarak hamileliğim devam etti.
15. haftada 1 kg daha aldım ancak doğru düzgün kilo almamış olmama rağmen karnımın top gibi ortaya çıkmaya başlaması ilginç oldu.
16. haftada tam da böyle görünüyordum, ki aslında bu elbisenin yapısından ve duruşumdan karnım olduğundan daha belirgin çıkmış. Ama asıl değişim göğüslerimde, hamileliğimin başından itibaren sürekli büyüdüler, süt vermeye devam ettikçe de küçülecek gibi görünmüyorlar malesef :( Bu arada bu elbise H&M Mama' dan aldıklarımdan biri..



17. haftadaki randevumuz yaklaşırken ben de Boran da cinsiyeti kesinleşeceği için çok fazla heyecanlıydık. 18 Mayıs 2012 olan randevu günü gelip çattığında normalde benimle doktora gelmeyen sevgilim tabi ki bu sefer hazır ve nazırdı. Erkek olduğunu öğrenme anımız yine sevgilim sayesinde tam bir komedi filmi sahnesine dönüştü.
       
        Emel Hanım muayeneye rutin bir şekilde devam edip bebeğin gelişiminden bahsederken biz merakla cinsiyetini söylemesini bekliyorduk, ancak o da ısrarla bu konudan hiç bahsetmiyordu. Bu sırada Boran ekrana meraklı gözlerle bakıp gördüklerinden bir şeyler anlamaya çalışıyordu. Bir ara göz göze geldik, Boran işaret parmağını oynatıp göz kırparak bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Aslında tam olarak "pipi nerede?" diye sormak istiyordu kendince işaret diliyle :) Gülmemek için kendimi zor tuttum ve  Emel Hanım' a cinsiyeti belli mi artık diye sorabildim. O da direkt erkek dedi. Boran' ın o andaki rahatlamasını, sevincini, heyecanını anlatamam. Muayenenin geri kalanı ile ilgilenmiyordu, tek istediğinin bir an önce çıkıp bu haberi cümle aleme yaymak istediğini gözlerinden okuyabiliyordum :) Zaten randevudan çıkar çıkmaz da facebook' a aşağıdaki iletiyi yazdı :)

 
Daha önce de dediğim gibi, kız istemediği için değil, içine erkek doğduğu, bunu dile getirdiği ve her zamanki gibi haklı çıkmanın gururnu yaşamak istediği için.

18. haftanın sonunda Fatoş ve Burak' ın Amsterdam sonrası İstanbul' daki düğünlerini de yaptık. 24 Mayıs' da Fatoşumun bekarlığa veda partisi için yaklaşık 15 kişilik bir kız grubuyla Nomads' daydık. Organizasyon bana aitti ve bence hamile olmama rağmen alnımın akıyla durumu kotardım. Bu fotoğraf da partiden :)





(Şimdi burada bir parantez açmak istiyorum ki, Fatoş' un partideki duvağını ve bizim taktığımız nedime duvaklarını ben kendim yaptım :) Bu dikiş nakış konusunu ve özellikle kendi diktiğim hamile kıyafetlerimi ayrı bir şekilde uzun uzun yazacağım daha sonra)









26 Mayıs' ta da düğünümüzü yaptık, oradan bir fotoğraf da aşağıda.. Ceketimle Arda' yı baya kamufle etmişim :)

 
30 Mayıs' ta evlilik yıldönümüz için dışarıda bir yemek yedik. Aşağıdaki kare bu yemek öncesi Aslı & Sabri' nin evlerinin bahçesinde Boran' ı beklerken.. Dalından koparıp kiraz yemek gibisi olamaz, hele de hamileysen :)

 
 
Haziran' ın ilk haftası yani 19. haftamızda tatile çıktık. Her sene niyetlenip bir şekilde vaz geçtiğimiz road trip seçeneğinden bu sefer de hamilelik nedeniyle vaz geçerek yine Türkbükü Voyage' ın yolunu tuttuk ve kendimizi ultra her şey dahil / ye-iç-yat tatil sistemine bıraktık. Burada balayımızı geçirmiştik ve çok memnun kalmıştık. Denizi çok güzel bir kere.. Her şey dahil tatil yapayım ama tatil köyü kadar büyük olmasın, fazla turist olmasın, fazla aktivite, animasyon olmasın, kafamı da dinleyebileyim diyorsanız tavsiye ederim.
Yüzmek anne için de bebek için de çok faydalı ve önemli. Ben de bol bol denize girdim. Aslında henüz yazın başında olduğumuz için su biraz soğuktu ve ilk girişimizde Arda' nın içerde kasıldığını hissettim. Zamanla alıştık, hatta bence suyu ve yüzmeyi en az benim kadar sevdi.



Bu arada yüzmek ne kadar faydalıysa, fazlaca güneşte kalmak bir o kadar zararlı. Bu da benim gibi güneşlenmeye bayılan biri için çok zor oldu. Yüksek koruma faktörlü kremler kullandım hep. Hamileyken özellikle yüzünüze güneş konusunda dikkat etmeniz lazım, yoksa yüzünüzde hamilelik lekesi denilen güneş lekelerinden oluşabilir. Ben zaten çok daha önce, güneş kendini göstermeye başladığı sıralarda yüzüm için krem kullanmaya başlamıştım. Saat 4' den sonra, hava biraz hafifleyince dayanamayıp biraz güneşlendiğim oldu. Böyle zamanlarda şapkam Arda'yı koruyordu :)




Bodrum' da 5 gece kaldıktan sonra 1 gece için Alaçatı' ya gittik. Alaçatı' ya ne zaman gitsem, kalabalığa, çalışanların insanlara olan umursamaz tavırlarına, mekanların tok satıcılığına kızıyorum ve bir daha gelmeyeceğim diyorum. Ama öyle bir yer ki, kendini özeltiyor bir şekilde ve her şeye rağmen tekrar tekrar gitmek istiyorsun. Sezon başı olduğu için aslında biz çok kalabalığa denk gelmedik, hatta Alaçatı Beach Resort' da denize girdik ve resmen bomboştu. Hatta bir çok yeri daha tadilat halindeydi. Bu da bizim işimize geldi. Sevgilim sörf yaptı ve ben yine hamilelik nedeniyle sahilde oturup onu seyretmekle yetindim :) (Hamile kalmak isteyen arkadaşlarım, annelik gerçekten fedakarlık demek, bunu bir kez de benden duyun:))
Alaçatı sonrası Erdek' e yazlığa uğradık ve 2 gün de orada kaldıktan sonra tatilimiz ne yazık ki sona erdi. Bu arada tatilde sürekli dondurma yemekten bu sefer fazlaca kilo aldım.

Bu dönemim sonuna gelirken havalar iyice ısındı. Sabahları yürüyüş yapıp duş alarak işe gelmeye, iş çıkışlarında da sitenin havuzunda yüzerek günü kapatmaya başladım. Tekrar söylüyorum, özellikle doğal doğum istiyorsanız ve sağlığınız elveriyorsa düzenli yürüyüş çok çok çok önemli. İmkanınız varsa, temiz bir havuz bulabilirseniz yüzme zaten muhteşem.

Bu kareler sabah yürüyüşümden ve yine iş çıkışı sevgilimle havuza giderken. 2. fotoğrafı canım arkadaşım Aslı çekti. O gün Aslı ve Sabri de bizimle birlikte havuza gelmişlerdi. Karnım küçük bir top gibi :)
 


22. haftamızdaki doktor randevumuzda Arda 27 cm boyunda ve 452 gr ağırlığında minik bir varlıktı. Emel Hanım yediğim dondurmaları fark etti ve haftasından ileride büyüyen bebeğimle bana tatlıyı yasakladı :) "Böyle devam edersen bebek 4 kg olabilir ve doğal doğum isteğin gerçekleşmeyebilir" dedi. Hamilelik şekerine karşı da küçük bir uyarıda bulunarak dikkat etmem gerektiğini söyledi. Normalde tatlı seven biri değilim ama yasak olduğundan mıdır nedir, o dönem hep tatlı yemek istedim ve tabi ki yiyemedim.
23. haftanın sonunda detaylı ultrasona girdim. Bu, bebeğin her bir minik zerresinin incelendiği ve Allah korusun herhangi bir problem varsa önceden belirlendiği bir muayene. Burada bir sıkıntı görünürse o zaman da emin olmak için amniyosentez yapılıyor. Neyse ki Arda bu muayeneden de yüzünün akıyla çıktı ve böylece sağlıkla 2. trimesterı da bitirdik...

8 Nisan 2013 Pazartesi

Grip.. Bulantı.. Hamileliğe pek hoş gelmedim...

Arda' nın varlığından haberdar olmamın 2. haftasında korkunç bir gribe yakalandım. Herhalde hayatımda geçirdiğim en zor zamanlardan biriydi. İlk 3 ayın çok kritik ve önemli olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. En ufak sakıncalı bir durumdan kaçmak gerekirken ben ateş, bulantı, kusma, halsizlik, vs. vs dolu bir gribin içine düştüm.
Aslında en kötüsü ateş. Çünkü doktor diyor ki yüksek ateş bebek için tehlikeli, ama ilaç da alamıyorsun çünkü o da bebek için tehlikeli.. Boran ile habire ateşimi ölçüyoruz, kolumu kıprdatacak halim yok, ağlamak istiyorum, hatta ağlıyorum da.. (zaten ben hasta olunca ve kendimi aciz hissedince ağlarım, aslında ben zaten her şeye hemen ağlayabilirim :)) bebeğe bir şey olacak diye korkuyorum, aklıma kötü şeyler getirmek istemiyorum ama geliyor.. bir yandan bir şeyler yemem lazım ama yiyemiyorum, vs. vs. En kötü olduğum akşam Boran' a annemi getirmesini söyledim, çünkü o an anneme ihtiyacım vardı. Aslında Boran, Cem ve Duygu seferber olmuştu benim için. Ama anne başka bir şey işte.. Annem geldiği anda da sarılıp ağlamaya başladım :) Karnımda bir bebek var, anne adayı koca bir kadınım ama hastayım diye anneme sarılıp ağlıyorum :)
Neyse ki dinlenme, bol bol ılık duş alma ve en önemlisi olumlu düşünmeye çalışma ile hastalık geçti. Geçti geçmesine ama arkasında dayak yemiş gibi halsiz bir beden ve bol bol bulantı bıraktı. Zaten 7-8 ve 9. haftalar sanırım bulantının en üst seviyeye ulaştığı anlar herkes için. Ama bir yandan da halime şükrediyorum çünkü son ana kadar bu bulantıları yaşayanlar, hatta hastanede hamileliğini geçiren anne adayları var.. Benim bulantı durumum 9. haftada hafifledi, sadece sabahları kötü oluyordum. 11. haftada da artık hiç bir şeyim kalmamıştı.
Bu arada bu hastalık durumum ile 1 hafta raporluydum ve işe gidemedim. Genelde bu kadar süre hiç hasta olmadığım için de herkes arayıp sordu sağolsunlar ve bu vesileyle hamile olduğum da duyulmuş oldu tamamen :)
Haberi alınca Özgemin facebook da paylaştığı karikatür süperdi!

Kalp atışlarını ilk kez 7. haftadaki kontrolde duymuştum, o an yaşadığım duyguları anlatmam zaten imkansız. Şöyle söyleyebilirim, etrafınızdaki her şeyin durduğunu, zamanda yok olduğunu ve sadece o kalp atışının var olduğunu düşünün.. İşte onun gibi bir şey :)

Aş erme denen şeyi de ben çok yaşamadım açıkçası ama mide bulantılarımın hafifleyip bir şeyler yiyebilmeye başladığım dönemde canım ilk olarak pastırma çekti. Milletin canı avakado, mango, hiç olmadı çilek, erik fln çeker benimki kro gibi pastırma çekti bildiğin :) Ben de doktorun çiğ gıdalara karşı uyarısını unutarak baya çiğ pastırmayı ekmek arası yapıp yedim.. Çok şükür hamilelik zehirlenmesi yaşamadım ama aman diyeyim, özellikle rafadan yumurta başta olmak üzere, sucuk, salam gibi gıdalardan da mutlaka uzak durmak lazım. Öyle sosyetik takılacam, canım suşi çekiyor fln olmuyor yani, dikkat!

Canım bir kez de Sosa' nın tavuklu wrap ini çekti. Çok komik biliyorum, baya da reklama girdi bu ama bir dönem Akmerkez' de çalışırken çok yiyordum bunu, nedense burnuma kokusu fln geldi, Boran işten dönerken getirdi sağolsun :)

Bunun dışında bol bol taze salatalık yiyordum. Karpuz, erik, şeftali, hangi meyveyi bulursam yedim ki maalesef çok meyve seven bir insan değilim ama hamilelik sürekli içinin yanmasına neden olan, canının bol bol sulu ve soğuk şeyler istediği bir dönem genel olarak. En azından bana öyle oldu :) Umarım Arda hep meyve yemeyi sever tıpkı karnımdaki gibi.

12. haftaya geldiğimizde Arda 10 cm lik ama o 10 cm içerisinde bile belli belirsiz elleri ayakları olan bir bebek olarak ultrasonda göründü. Ekranda onu izlemeye, kalp atışını dinlemeye bayılıyordum. Emel Hanım erkek olma ihtimali yüksek ama sakın evi maviye boyamayın bekleyin dedi o hafta. Ama zaten Boran erkek olacağından, Arda olacağından çok emindi :)

12 haftalıkken Arda karnımda ilk yurt dışı seyahatini gerçekleştirdi ve kuzenim Fatoş'un düğünü için Amsterdam' a gittik. Düğün sonrası gece gezmelerine gidememe, yorgunluk dolayısıyla hemen eve gelip uyumak isteme dışında güzel geçti. Bu kareler de Fatoş ve Burak' ın fotoğraf çekimi için gittiğimiz Schiphol Havaalnında çekildi. Daha önceden aldığım siyah tulumumu rahatlıkla giyebildim ama ayağımda tabi ki babet var :)


Orada tabi ki H&M' e gittim ve kendime hamile kıyafetleri ile Arda' ya ilk cicilerini aldım :) İşte Amsterdam, çok çabuk yorulduğu her halinden belli olan ben, canım kuzenim Fatoş, sevgilim ve H&M poşetlerimiz :)


13. haftada karnımın görüntüsü bu şekildeydi..

2 Nisan 2013 Salı

Bebek..

2011' in sonlarına doğru Boran ile bebek işini ciddi anlamda gündeme almaya karar verdik. Aslına bakarsanız 2012' ye girerken de dileğim sağlıklı bir şekilde bir bebek sahibi olabilmekti. Boran çok alem adam, sevgilim, sevdiğim diye demiyorum ama dünyanın en eğlenceli insanı.. "Benim hemen çocuğum olur, yeter ki bana gün söyle" diyen birinden bahsediyorum :) Bu işe niyetlendiğimiz zaman hemen telefonuma daha önceden yüklediğim period tracker programından destek aldık. Bu süreçteki en komik anımız işe şu:

        5 Ocak 2012. Sabri'nin doğumgünü vesilesi ile Aslı & Sabri' nin evindeyiz. O gün tanıştığımız bir kaç  arkadaşları daha var, yani ev kalabalık sayılabilir. Bizim de o 2-3 gün aksiyon almamız açısından önemli. Bu arada evde yılbaşı akşamından kalma beyaz balonlar mevcut. Aslı' nın Aslıhan diye bir arkadaşıyla tanıştık o akşam. Çok cana yakın, tatlı, bıcır bıcır bir kız. Dolayısıyla hemen samimi olduk. Malum durumdan kendisini de haberdar ettik. Tesadüf odur ki, Aslıhan da daha önce tüp bebek merkezinde çalışmış ve duruma baya hakim. Tracker daki durumu gösterince bize tavsiyelerde bulunmaya başladı, "3 gün çok önemli ama en önemli gün yarın" vs gibi :) Diyor ki örneğin, eğer geç kalırsanız "spermler yaşlanır, ihtimaller zayıflar". Bunun üzerine sevgilim Boran yaşlı taklidi sesiyle "yumurta var dediler geldik" gibi esprilerle olayı baya renklendirmeye başladı. :) Olay en son gitmemiz lazım, durum acil boyutuna geçti. Aklımdaki son kare ise Boran' ın beyaz balonlardan birini koltuğunun altına alıp "yumurtamı aldım giderim arkadaş" dediği görüntü :):) 

22 Şubat' ta evde yaptığım test ile Arda' nın varlığından haberdar oldum. O gün Boran iş için karşı tarafa geçmişti ve annesinde kalmıştı. Sadece bir kaç gün gecikmem vardı ama planlı bir hamilelik olduğu için çok fazla bekleyemedim ve hemen test yapmak istedim. Testte 2. çizgiyi silik bir şekilde gördüm. İnternet ararştırmalarım sonucu bu durumun %90 hamilelik olduğunu, bebek çok küçük olduğu için çizginin belli belirsiz çıktığını öğrendim. Çok heyecanlandım, mutlu oldum, bir kaç damla göz yaşı döktüm ama tam olarak emin de olamadığım için bir yandan umutlanmak da istemedim. Karışık bir ruh haliydi. Ertesi gün hemen doktora gittim ve kontrol sonucu 4-5 haftalık mini minicik Arda' nın varlığı kesinleşti.

Hamileliğimi Boran' a söyleme durumum ise hiç romantik olamadı maalesef. Doktorum Emel Hanım muayene sonunda bilgilerimizi alırken Boran' ın kan grubunu sordu. Aklıma gelmedi o an. Sonra söylesem olmaz mı dedim ama ısrar etti bilmemiz gerekiyor diye. Bunun üzerine mecburen Boran' ı aradım ve telefonu açar açmaz kan grubunu sordum. Hayırdır dedi haliyle ve ben her zamanki gibi kıvıramadığım için doktordayım sonra arayacağım dedim. Halbuki iş yerinde bir şey için sordular, acil durum formu dolduruyorum fln de değil mi? Ama işte o an kilitlendim yine ve doktordayım deyince ve beklediğimiz bir durum da olduğu için zaten Boran her şeyi anladı :) Doktordan çıktıktan sonra konuştuk ve en bombası şimdilik kimseye söylemeyelim, henüz çok erken dememe rağmen Boran' ın yedi sülalesine haber vermesiydi. Ben de sadece annemi aradım ama işe geldiğimde de Aslı ve Elif' e söyledim, çünkü dediğim gibi zaten herkes bekliyordu :)

O gün doktordan işe dönerken arabada hüngür şakır ağladım :)