23 Ekim 2013 Çarşamba

Bağlılık mı Bağımlılık mı?

Daha önce de burada bahsetmiş olduğum gibi, uzun süreli tatilin ve birlikte vakit geçirmenin bir getirisi olarak Arda 10. ayından itibaren bana çok bağlanmaya başladı. Aslında ben her ne kadar bunu sürekli yan yana olmanın alışkanlığı olarak yorumlasam da, çevremde aynı dönemlerde anne olan bütün arkadaşlarım, aynı sürelerde aynı şeyleri yaşıyor. Yani sanırım bu bilinçlenme ile ilgili bir durum. Artık sizi çok iyi tanıyor, çalışıyorsanız gün boyunca sizden uzak kaldığı için deli gibi özlüyor, memeyi tanıyor ve bu bilinç arttıkça da bağlılık artıyor.

Elbette bunun bir bağlılık mı yoksa bağımlılık mı olduğu tartışılır. Yani sizi mi özlüyor yoksa memeyi mi, gözler sizi mi arıyor, yoksa memeyi mi, anne olduğunuzun farkında evet ama önce anne sonra meme misiniz, yoksa tam tersi mi? İşte bunlar hep BAĞZI anlatılmaz yaşanır durumlar :)

Bu dönemde ben zaman zaman öyle hallere büründüm ki, acı ama bir gerçek olarak hafta sonundan çok, hafta içini sever oldum. "İşe gitsem de dinlensem biraz, kafamı başka şeylere versem de rahatlasam" diyordum. Zira Arda ile hafta sonu, 2 tam gün, hele de evde kalıp dışarı çıkmazsak çekilmez oluyordu. Özellikle Pazar akşamına doğru artık tavan yapan sinirimle mutlaka bir posta Boran' a patlıyordum. Şimdi tabi bu çocuk ananesiyle 5 gün gayet rahat takılıyor, hatta annem Arda' ya bakmanın dışında ev işlerini yapıyor, yemeği hallediyor, vs. ama nedense ben kıpırdayamıyorum. Günün sonunda tüm hafta sonu dışardan yemek söylenmiş, hiç bir yer toplanmamış, zar zor çamaşır yıkanmış, asılmış ama kurusa dahi asla toplanamamış, vs. oluyor ve ben "yetememe, yeterli olamama" sendromumla baş başa kalıyorum. Nedeni de şu aslında, Arda ananesini rahat bırakıp kendi kendine oyalanıyor zaman zaman ama durum bana gelince değişiyor. Mutlaka benim yanımda olmalı, benimle oynamalı, benim elimi tutup yürümeli, ve mütemadiyen meme emmeli.. Yoksa sürekli huysuz, ağlak, huzursuz bir şeye dönüşüyor. Meme meselesi de açlık değil, canı mı sıkıldı, kazara düştü veya bir şekilde canı mı yandı, uykusu mu geldi, veya uykudan yeni mi uyandı, fark etmiyor, cevap hep meme :)

Zaman zaman "artık yeter, 1 yaşına gelir gelmez memeyi bıraktıracağım" desem de bir yandan da ona hiç kıyamıyordum. Anne sütünün faydalarını, çoğu doktorun 2 yaşına kadar anne sütüne devam edilmesini tavsiye ettiğini, vs. tekrar burada anlatmayacağım . Tüm bunlar ve Arda' nın memeden aldığı keyfi başka hiç bir şeyden almadığını görmek beni durduruyordu. Özellikle işten geldiğim zamanlarda tüm günün özlemiyle bana adeta saldırmasını ve yaşadığı mutluluğu tarif edemem.

Beni en çok düşündüren ve yoran faktör ise gece uykularıydı. Bu bilinçlenme ile birlikte Arda' nın uyku düzeni iyice bozuldu. Her zamanki rutininde 8' de banyosunu yaptırıp yatırıyordum ama daha önce 10-15 dk emip uykuya dalarken, bu zamanlarda 40-45 dk emmek istiyor, biraz dalsa bile yatağına koyar koymaz geri uyanıyor, böylelikle uykuya geçiş süresi neredeyse 9 buçuğu buluyordu. Peki geç uyuduğu için daha uzun mu uyuyordu, elbette hayır! :) Bazen 1 saat sonra, çoğunlukla saat 12-12.30 arası uyanıyor, bir posta daha emiyor sonra sabaha kadar da 2 saatte bir, hatta bazen saatte bir(!) uyanıyordu. Belli bir zaman sonra pes edip yatağa yanıma almaya başlamıştım. Buna alıştırmak istemiyordum elbette ama zaten anneliğin hep tükürdüğünü yalamak olduğunu çoktan öğrendiğim için umursamıyordum artık doğru ve yanlışı :) Zaten 2-3 gece örneğin 5' ten sonra yanıma aldıysam, 4. gece zaten 5' te uyanıyor ve asla kendi yatağında yatmak istemiyordu.Yatsa bile 10 dk. da geri uyanıyordu. Yatağa alınca da sürekli meme ağzında uyumak istiyordu. Bu da tabi beni inanılmaz yoruyordu.

Doktoru gece meme vermemeyi denememi, 2-3 gece ağlayıp sonra alışacağını ve uzun uykunun da çok önemli olduğunu söyledi ama maalesef ben istikrarlı bir şekilde bunu da uygulayamadım. Zaten ağlamasına ben dayansam bile Boran asla dayanamıyor, bu hep böyle. Memeyi bırakana kadar bunun böyle süreceğini kabullendim ve kendime sabır diledim :)

Arda' nın 10 aylık halleri... Bir hafta sonu, ben terapi olsun, kafam dağılsın diye balkon mobilyalarını boyarken, Boran evi dağıtarak zar zor oyaladığı miniği böyle çekmiş :)


Bu da 11. aydan bir kare.. Yine bir hafta sonu, artık 2. adresimiz olan Buyaka' dayız. Minik artık pusetinde durmuyor, yürümek istiyor, onun bu çabasını gören bir adam dayanamayıp "verin fotoğrafınızı çekeyim, bu anlar hep yakalanmıyor" diyor :)





14 Ekim 2013 Pazartesi

Flipagram of Arda

Şile' deki 3 günlük tatilde biraz boş kalıp sosyal medyaya dalınca yeni bir aplikasyon keşfettim: Flipagram. İnstagram fotoğraflarından, altına istediğin şarkıyı da koyabildiğin slayt geçişi şeklinde video hazırlama programı. Tabi hemen tüketim çılgını biri olarak indirdim, denedim, sonra da Arda' nın Instagram hesabımdaki tüm fotoğraflarından bu 15 saniyelik videoyu yaptım, burada da kayda geçsin istedim. Bence çok güzel bir anı oldu ama sondan başa değil de baştan sona gitseydi daha başarılı olabilirdi..

10 Ekim 2013 Perşembe

Tatil vol.2 / Bayram

Artık bayram tatilleri yaza denk geliyor, ne hoş :) Ben bu tatilde aradaki günleri izin alıp haftayı tamamlamakla kalmadım, sonrasına 1 hafta daha izin alarak 2 haftalık bir maceraya atılmış oldum. Aslında Boran çalışacağı için pek isteyerek bu işe girişmedim ama malum, bizde Ağustos ayı fındık toplama zamanı olduğu için annemin köye gitmesi gerekiyordu. Ben de mecburen Arda ile kalacaktım.










Önce Erdek' e gittik. Bayramı orada karşıladık, yazın son deniz keyfini yaptık. Sonra da köye, annemlerin yanına geldik. Fındık toplama merasiminin sonuna yetişip çorbada bizim de tuzumuz bulunsun diyerek birer kova fındık topladık Boran'la :) Gelmişken fındığın harmanını da yapalım, Arda' yı bu garip olaydan mahrum bırakmayalım dedik ama pek hoşlanmadı kendisi :)


Bizim köy evinin mimarı ve usta başı, bizim köydeki evlerin yarısında olduğu gibi rahmetli dedem. Bu evi yaparken salonun tavanında bir demiri büküp bırakmış, anneme de demiş ki "burada çocuklarına salıncak yaparsın." Ben küçükken bir kere salıncak yaptığımızı,bir kere de annemin eski tip asılan tahta yayıkla yoğurt yayıp, tereyağı yaptığını hatırlıyorum. Şanslı çocuktum, annem tereyağını sıyırdıktan sonra ayranı kaynatıp peynir yapar, yaparken de daha peynir sertleşmemiş haldeyken mutfağın kapısında bekleyen abim ve bana yumuşacık peynirden koparıp verirdi. Şimdi ben Arda' ya % 100 keçi sütü, keçi peyniri bulabilir miyim diye marketlerde geziyorum :) Neyse, Arda da en azından büyük dedesinden miras kalan bu salıncak keyfini yaşamış oldu. Canım dedem, mekanın cennet olsun..
Onun bu keyfini ve tatlı uykusunu o kadar sevdim ki acaba İstanbul' da da aynı şeyi yapabilir miyiz diye düşündüm :)


Bu da bizim oraların bir nevi "geleneksel sling"i :) Abim küçükken babannem hep onu böyle sırtına bağlarmış, öyle işlerini yapmaya devam edermiş. Abim de o kadar keyif alırmış ki hiç ses çıkarmadan orada takılırmış. Aynı şeyi annemle Arda yaşıyorlar böyle zaman zaman. Arda annemin omzunun üzerinden yaptığı işi pür dikkat izlerken annem de az önce yukarıda bahsettiğim çocukluğumun mutfağında bulaşık yıkıyor :) Hayat çok garip..

Annemler de ertesi hafta içi döndüler köyden. Bu sefer işe giden Boran'ı evde yalnız bırakıp Şile' ye gittik. Tatilin son noktasını da Şile'de koyarak huzurlu bir şekilde 2 hafta aradan sonra işe geri döndüm. Bu arada Arda da anannesiyle özellikle Şile' de harika zaman geçirdi. Sabah uyanır uyanmaz annem Arda' yı alıp sitenin parkına, böğürtlen toplamaya, dağ bayır orman yürümeye çıkarıyordu. Böylelikle ben de biraz sabah uykusu uyuyabiliyordum :) Sonra sabah kahvaltısı, hamakta sabah uykusu ve ardından havuz keyfi. Havuzunda oynarken acıkınca öğle yemeği, hamakta öğle uykusu, bir kez daha havuz, çimlerde oynamaca, yürümece derken akşam yemeğinin ardından pestil gibi yatıyordu. Benim için asıl tatil bu 2-3 günlük zamandı diyebilirim. Şile'yi seviyorum, zaten kim sabah ekmek almak için böyle bir yoldan bakkala gitmek istemez ki :)

Sadece bu uzun sürecin bir getirisi olarak Arda meme konusunda iyice bilinçlendi, sürekli benimle birlikte olunca kafasına göre istediği saatte emmeye alıştı ve çok düşkün olmaya başladı. Resmen yerli yersiz elleriyle t-shirt ümü açıp meme isteme gibi bir davranışın içerisine girdi. Maalesef bu hala devam ediyor. Evet emzirmek çok güzel ama bir zaman sonra insan sıkılıyor.

Tatilin bir diğer kötü yanı da sürekli başka başka evlerde kalınca Arda' nın hep benimle aynı yatakta veya en azından aynı odada yatıyor olması ve ayrı odada yattığını unutmasıydı. Zira döndükten sonra da gece uyandıktan sonra yatağında yatmamaya, ben pes edip bizim yatağa alana kadar geri uyumamaya başladı. Ara ara hala bunu yapıyor ne yazık ki :(

Vee.. efsane fotoğraf.. Şile' de neredeyse tüm gündüz uykularını hamakta geçiren güzel oğlumdan ne kadar da estetik uyunabileceğinin ispatı adeta :) Sevgiler!







9 Ekim 2013 Çarşamba

Arda yüzüyor :)

Arda' nın simitiyle harikalar yarattığı anların kaydıdır.. Seneye yaza kollukla filan yüzebilir bu minik, haberiniz olsun :)

Tatil

5 Temmuz 2013 günü 1 haftalık yaz tatilimiz için yollara düştük. Arda ile ilk uzun metrajlı tatilimize hazırdım ama gözüm de korkmuyor değildi. Acaba dinlenebilecek miydim yoksa daha çok mu yorulacaktım?
Tatil planı yaparken aklımda hep annemi de götürmek vardı. Hem ona da değişiklik olur, hem de Arda ile dönüşümlü ilgilenir, rahat ederiz diyordum. Sonra buna gerek kalmadı çünkü Gülten Anne ve Çetin Baba ile birlikte gitmeye karar verdik. Elbette çocukla rahat etmek için her şey dahil olsun, tatil köyü olsun vs. derken, Gülten Anne "ben çok uzun zamandır Bodrum' a gitmedim, Bodrum olsun" dedi. E tabi Bodrum olunca da bildiğimiz yer olsun, risk almayalım dedik ve yine Voyage Türkbükü' ne yollandık :)
Önce Erdek' e uğradık, zaten Gülten Anne' ler Haziran başından beri oradaydı. Hafta sonunu Erdek' te geçirdik ve Pazartesi hep birlikte yola çıktık. Yolda Arda çok huysuzlanmadı, koltuğunda uyudu çoğunlukla ama artık yolun sonuna doğru pek koltukta durmaz oldu, arabanın içinde dolanıp oynamak istedi. Malum, Arda BİRAZ hareketli bir çocuk :)
Yemek problemi dışında çok güzel bir tatil geçirdik. Arda bol bol denize girdi, güneşten faydalandı, İlay ile oynadı. Yüzmesi için simit aldık miniğe ve iyi ki öyle yapmışız, hem o rahatça takıldı hem de biz fazla yorulmadık. Gündüz uykuları için de odaya filan gitmemize hiç gerek kalmadı çünkü arabasında veya şezlongda rahatça uyudu. Zaten denize girince çok yorulduğu için otomatikman uykusu geliyordu. 4 yaşından büyük çocuklar için çocuk kulübü vardı otelde, İlay için de harika oldu bu çünkü öğleden önce 1-2 saat, öğleden sonra da 1-2 saat orada takıldı her gün. Üstelik boş da durmuyorlardı, her gün yeni bir şeyle geliyordu. "Bak bugün biz maske yaptık, bugün hamurdan oyuncak yaptık, bugün yapıştırma resim yaptık..." Akşam yemeğinden sonra da mini disko diye bir aktivite vardı, her akşam aynı çocuk şarkılarıyla dans ettiriyorlar filan, inanılmaz eğleniyorlardı. Bir an önce Arda 4 yaşına gelsin de ben de bu kulüplere göndereyim diye düşündüm hep :)

















Yemek problemi fenaydı yalnız. Şöyle ki, Arda dediğim gibi zaten çok iştahlı, bayılarak yemek yiyen bir çocuk değil. E malum alerjisi de var, o nedenle dışardan ona bir şey yedirmek kabus aslında. Otelin mutfağına girip "çekilin bakayım, ben çocuğuma bir yemek yapacağım" diyemeyeceğime göre.. :) Daha önce ben Arda' ya bir kaç kez hazır kavanoz maması yedirmiştim, gayet sevmişti. Buna dayanarak öğle ve akşam yemekleri için bolca kavanoz maması aldık. Kahvaltı için de Pregomin formül mama ve Milupa Tahıllı mama aldık yanımıza. Amma velakin artık hava değişimi mi, ortam değişimi mi bilemeyeceğim Arda hiçbirini yemedi. Kavanoz mamalarını ağzına dahi sürmedi zaten. Kahvaltıda hazırladığım mamayı da 2 kaşık alıp bıraktı hep. Sürekli yanında olduğum için sanırım, memeye sarıldı acıktıkça. Ben de bir şey yemiyor diye bol bol emzirdim ama bu sefer de bana çok alıştı, tatil sonrası çok zor oldu. Otelin yemekleri de çok güzeldi ama alerji meselesi olduğu için ne verebileceğimi bilemedim hiç. Çorba yiyordu sadece, içine ekmek doğrayıp veriyordum. Özellikle akşam yemeğinde neredeyse bir kase çorba içiyordu. Aslında diyet menüsünde haşlanmış sebze, pirinç lapası filan oluyordu hep. Bebekler için de rondo koymuşlardı bir köşeye. Ama Arda rondonun yemeğini de yemiyor, ona taneli vermek gerekiyor her şeyi. Sanırım bu nedenle kavanoz pürelerini de yemedi. Aç kalıyor diye çok üzülsek de öyle böyle 1 haftalık tatilimizi bitirip döndük İstanbul'a. Tavsiyem şudur ki, kendinize de bebeğinize de eziyet etmeyin, o kadar dert edecek bir şey yok. Bence tamamen düzen değişimi ile ilgili ki zaten dönüşte doktoru da söyledi aynı şeyi, çocuklar tatilde genelde yemek problemi yaşar, kendi düzenlerini ararlar diye...





















Son olarak, tatil çantamızda neler vardı? Bolca bez, yedeğiyle birlikte mayo, mayo bez, güneş kremi, şapka, yumuşak bir sandalet, bol bol body, tshirt, şort, 3-4 tane mama önlüğü, havlu, ince battaniye, oyuncak, kitap, şampuan, vücut kremi, tarak, tırnak makası, mamalar, kavanoz mamaları, saklama kabı, mama kaşığı, biberon, suluk, termos, cam rende. Sanırım Ayrıca tatile gitmeden önce hem arabada az yer kaplasın, hem de hafif olsun diye baston puset aldık. Zira normal bebek arabamız Concorde Neo çok rahat olsa da biraz devasa bir şey. Baston pusetimiz Chicco' nun buradan inceleyebileceğiniz Snappy modeli. Çok memnunuz, tavsiye ederim.

Bu arada tatilde çok dikkatimi çeken bir konuya da değinmeden edemeyeceğim. Otelde her yaş grubundan fazlaca çocuk vardı ve yemek saatinde hemen hemen tüm masalarda aynı olay yaşanıyordu. Mutlaka tüm çocukların önünde/elinde akıllı telefon veya tablet bilgisayar, oyun oynayarak veya çizgi film seyrederek yemek yiyorlar. Hepsi.. Buna bizim İlay da dahil. Çünkü anne olarak hepimizde şu yanlış düşünce var "yemek yesin de, nasıl yerse yesin." Maalesef bunu aşamıyoruz, aynı hatayı zaman zaman ben de yapıyorum, ki ben yapmasam bile annem yapıyor. Daha bu sabah Arda' ya kahvaltısını etsin diye televizyon izletiyordu ben evden çıkarken. Oysa ki henüz dün Blogcuanne' de Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Benal Büyükgebiz’in bu konuda söylediklerini dinlemiş ve ne kadar da hak vermiştim :(

8 Ekim 2013 Salı

#direngezi #direnArda

Sevgili oğlum,
Sen yaklaşık 8 aylıkken bu ülkede apolitik oldukları zannedilen gencecik insanlar tarafından devrim yapıldı. Bunları sana bu blogda yazmak istedim, çünkü bilemiyorum, belki de birebir anlatma şansını hiç bulamayabilirim.
İşin politik kısmı bir yana güzel oğlum -zira aslında ben de bu bloğu apolitik tutmak istiyorum- bu ülkede o gençlerin varlığından haberdar olmak, o rüya direniş günlerinde yaşananlara uzaktan da olsa şahit olmak beni çok mutlu etti. Öte yandan sen miniğim, gerçekten o kadar miniktin ki, ben korktum. Bizzat gidip Taksim ve Gezi Parkı'nda o insanlara yoldaşlık etmek yerine evde oturup tencere tava çalmakla yetindim. O ne demek dersen, her akşam saat 9 olduğunda, yani seni uyutmamın hemen ardından evimizin balkonuna çıkıp tencerelerimize, tavalarımıza vurup protestolara destek verdiğimizi göstermeye çalışıyorduk. Bir nevi direniş orkestrası yani :) Bunu yaptığımız için de hepimiz Çapulcu olarak adlandırıldık. Peki "Çapulcu ne demek anne" diye sorarsan da "aç TDK' yı bak yavrum" diyeceğim ama onun bile anlamı değiştirildi :)
Eğer bizzat eylemlere katılmaya gidersem ve bana bir şey olursa, senin durumunun ne olacağını sorguladım hep kafamda. Bir yandan da gitmezsem senin geleceğinin ne olacağını sorguluyordum ki, bu daha fena oğlum.

Benim canım yavrum, iletişim çağında yaşıyoruz diye klişe bir laf vardır, bunu hep söyleriz ama gerçekten ne ifade ettiğini, kıymetini çoğu zaman idrak edemeyiz. İşte biz iletişimin ne kadar güçlü bir birleştirici olduğunu bu direnişle tam olarak anladık. Belki yıllar sonra bunları okuduğunda sana pek bir şey ifade etmeyecek, çünkü belki de sen bambaşka teknolojilere sahip bir kuşağa aitsin. Ben şimdi buraya Twitter yazsam, belki sen okurken "o ne ola ki ya" diyeceksin :) Şu an açıp Google' da "Gezi Parkı Olayları" yazınca 0.27 saniyede yaklaşık 8.520.000 sonuç çıkıyor. Kim bilir sen büyüdüğünde bunlar nereye varmış olacak? Belki sansürlenecek, belki de tam tersi istediğin her bilgiye ulaşabileceksin. Ben elbette ikinci seçeneğe inanmak istiyorum.

Anne olduktan sonra algımın nasıl da değiştiğini, farklı yönlere kaydığını o günlerde daha iyi anladım yavrum. Zira beni en çok etkileyen iki olaydan biri direnişin sanırım 14. gününde, 14 Haziran 2013' te, Gezi Parkı'nda nöbet tutan gençlerin annelerinin çocuklarına sahip çıkmak için elele oraya gelmesiydi. Şunu bilmelisin ki yavrum, eğer sen de bir gün böyle bir durumda olursan ben de aynen o annelerin yaptığı gibi sana sahip çıkarım, arkanda dururum, bundan emin ol.  

Diğer olay da 16 Haziran 2013 günü, henüz sabah Gezi Parkı' nda çocukların resim atolyesi varken, akşamında polisin parka girmesi ve özellikle içeride küçücük çocuklar olmasına rağmen Divan Otel' e sığınan eylemcileri bahane ederek otelin içine kadar gaz bombaları atmasıydı. Bu kareleri gördükçe aklıma sen geliyordun, ya diyordum benim oğluma gelse bu gaz, o böyle çaresiz ağlasa, ben ne yapardım? Senin saçının teline zarar gelse, ben dünyayı yıkmak isterim, kaldı ki gaz bombaları...
Aslında bir yandan elbette senin geleceğinle ilgili endişelerim olsa da, sen bu kadar minikken gençlerin neler yapabileceğini görmüş olmak bana umut verdi canım oğlum. Şiddete başvurmadan, barışçıl, mizah yoluyla ne de güzel hak aranabileceğini göstererek hepimiz için adeta ışık oldular. Tek dileğim senin de ilerde böyle  pırıl pırıl bir genç adam olman..


Bebeğim, benim bu yazıyı yazmamdaki asıl neden şu aslında; ne olursa olsun, karşına ne gelirse gelsin, önce sorgula. Hiç bir şeyi sorgulamadan, kendi mantığına oturtup, aklına iyice yatırmadan kabul etmek zorunda değilsin. Korkak olma oğlum, annen seni bırakıp barikatların arkasında direnişe sahip çıkmaya korktu belki, ama sen annene benzeme. Cesur ol, önce kendin için, sonra diğer insanlar için, gelecek için, dünya için cesur ol ve diren...

7 Ekim 2013 Pazartesi

İlk diş

Arda' nın ilk dişinin çıkması 8. ayını buldu. Tatil için Bodrum' a gitmeden önce, Erdek' te "diş buğdayı" organizasyonu yapmak istedim aslında, ama zamanında ayarlayamadığım için yapamadık. Biraz garip bir gelenek gerçi ama özellikle önüne konulan alet edevattan neyi seçecek, ileride ne olacak benim çocuğum diye merak etmiyor değildim :) Neyse, bu garip adetimiz de eksik kalsın artık..

Dişler çıkarken çok şükür ki hiç ateşlenmedi. Sadece iştahsız, keyifsiz olduğu zamanlar yaşadık ama tam olarak dişten mi kaynaklandı bilemiyorum tabi. Bazen kaşıntısını biraz olsun azaltsın, rahatlatsın diye Dentinox Gel kullandık. Bir nevi uyuşturucu olduğu için çok tavsiye edildiğini söylemeyeceğim ancak sadece bazı geceler için küçük miktarlarda uyguladık.

İlk diş alttan sağ tarafta çıktı. Hemen arkasından da soldaki geldi. 6. aydan itibaren salyalar, şişlikler ama bir türlü gelmeyen dişler derken bir nevi "ikisi bir arada" oldu yani. Bu arada yaz başlangıcı ile birlikte güneşe çıkması da dişlerin gelişini hızlandırdı diyebilirim. Arda, ilk dişinden itibaren yemeklerini daha taneli tercih eder oldu. Alt dişleriyle üst damağı arasında ekmek kemirmeyi pek seviyordu :)

Maalesef ilk dişlere ait görsel anımız yok, zira Arda hiç izin vermedi :) Şimdilik 8. aydan bir fotoğraf ile yetininiz efendim. Sevgiler..




4 Ekim 2013 Cuma

Yaz geldi :)

Şimdi tabi kışın geldiğini hissettiğimiz şu günlerde bu yazı saçma görünebilir, biliyorum, ama belki de hepimize yazın gerçekten aslında ne kadar eşsiz olduğunu bir kez daha hatırlatır, mutlu eder bunları okumak, belli mi olur :)

Arda suyu çok seven bir çocuk. Banyo seanslarımız hep çok keyifli. Dolayısıyla sürekli yaz gelse de şunu bir havuza/denize soksam diye düşünüyordum. Aslında tabi havuz çok sağlıklı bir seçenek değil, çok dikkat etmek lazım ama biz zaten ebeveyn olarak pek pimpirikli tipler değiliz. "Az bir şey girsin canıııımmm, ne olacak" diyerek salıveriyoruz ipin ucunu.

Bizim sitede çocuk havuzu mevcut. Arda ilk havuza girme tecrübesini burada yaşadı. Elbette çıldırdı, çıkmak istemedi, hemen adapte olup ellerini ayaklarını çırpmaya başladı. Sanki bıraksak yüzebilecekmiş gibi bir hali vardı.















Daha sonra yazın favori mekanımız olan Şile' deki eve gittik hafta sonu. Oradaki sitede çocuk havuzu yok ve normal havuz da oldukça küçük. Bazen biz bile girmek istemiyoruz zira kalabalık da olunca havuz bana iki kat kirliymiş gibi görünüyor. Bu sefer çözüm olarak Arda' ya şişme bir havuz aldık ve evin bahçesinde kendimiz ılık suyla doldurup keyif yapmasını izledik. İnanılmaz mutlu oldu, bıraksak saatlerce orada oynayabilirdi. :)

Fırsat buldukça Arda' yı güneşe çıkardım. Elbette çok tehlikeli saatlerde değil. Güneş kremi konusunda 2 seçeneğimiz vardı; ilki 50+ faktörlük Coppertone, (bunu Ayşegül Amerika' dan getirtti, burada var mı bilmiyorum) diğeri ise 45 faktörlük Sebamed. İstanbul için 45 spf yeterliydi bana göre, tatil yöreleri içinse 50+ spf yi kullandım. Zaten kemik gelişimi için D vitamini yani güneş inanılmaz önemli. Dolayısıyla fazla korumacı davranmadım bu konuda, zaten Arda' nın bacakları yazın ortasında hafif bir renk değişimi geçirdi :) Bence çok güzeldi ama Boran' a göre tam tersi çünkü kendisi esmer olduğu için Arda' nın beyaz tenini çok değerli buluyor ve ona kalsa çocuk hiç güneşe çıkmamalı :)



Yaz başlangıcı ile birlikte bir diğer keyfimiz salıncak ve hamaktı. Zaten Arda sallanmayı da en az su kadar seviyor. Özellikle Şile' ye her gittiğimizde tüm gündüz uykularını hamakta geçirdi desem yeridir :)

Yaz tatili için yine yeni yeniden Voyage Türkbükü' nü seçtik. Geçen yaz hamileyken gittiğimiz tatilden burada bahsetmiştim. Bu sefer de çocukla yine en iyisi her şey dahil olsun diyerek düştük yollara :) Bodrum' a giderken Erdek' te 2 günlük bir mola verdik ve Arda da ilk kez Erdek' in denizine girmiş oldu. Her ne kadar ben "rüzgar var, soğuk, Bodrum' da girer" desem de Boran tam bir Erdek delisi olduğu için, bu ilk denize girme olayına vaftiz töreni edasıyla yaklaştı ve ayağı ilk Erdek'in denizine değsin istedi :)
Bitirirken, Arda' nın denizle tanıştığı ilk an, elbette yine çok mutlu...



Heceleme.. Emekleme..

Arda' nın güzel anlarının bazılarının kayıtlarıdır efendim, buyrunuz..
 
Bana göre burada Arda "anne" diyor. Anne kulağı işte, duymak istediğini duyuyor sanırım :)
 
 
 
Burada da bana göre heceliyor. Boran' a göre "baba" diyor :)
 
Ve son olarak Arda emekliyor.. Yalnız bu ilk emekleme zamanlarında tek bacağını bükmeden gitmeye çalışıyordu, ne mutlu bize ki bunu da denk gelip kayda alabildik :)
 
 

 

1 Ekim 2013 Salı

Değişim

Bebek dediğin elbette çok hızlı büyüyor, günden güne değişiyor, her an yeni bir özelliği ile karşınıza çıkıp sizi şaşırtabiliyor. Aslında bu değişim ve gelişim ilk 6 ayda daha çok fiziksel olarak görünürken, 6. ay sonrası karakteristik özellikler olarak ortaya çıkıyor. Bu dönemde yaptığınız her şeye dikkat etmeniz gerekiyor çünkü bir yandan da onun alışkanlıklarını ve özelliklerini şekillendiren siz oluyorsunuz.
Ben bu konuda çok başarısız bir anneyim. Aslında belki de sadece bana kalsa daha disiplinli olabilir, bazı noktalarda doğrudan şaşmayabilirdim. Ama Arda ananne tarafından büyütülen bir çocuk olduğu için bu konuda maalesef hiç şansım yok. Bir yandan elbette bakıcı gibi bir meseleyle uğraşmadığım için çok şanslıyım ama torun sevgisiyle yanıp tutuşan bir ananne demek maalesef her dediği yapılan arsız bir çocuk demek :)
Mesela hafta sonu bir yere kahvaltıya gittik. Yan masada bir grup vardı ve bir tane de minicik bebek. Bebek sakin sakin duruyor, zaten o kadar küçük ki gıkı çıkmıyor, yine de ananne veya babanne tam bilemiyorum bir aile büyüğü sürekli kucağında pışpışladı durdu. Kendisi masaya dahi oturmuyor, kucağında minikle habire sallanıyor ayakta. Ana kucağı da boş boş sandalyede duruyor. Bebeğin annesi "ver bana anne, hadi sen de otur ye" diyor ama nafile. "Yok yok kızım, sen ye, ben tutarım" diyor kadın. Bebeği elinden alıp "yahu şunu bir rahat bırak" diyip ana kucağına koyasım geldi yeminle :) Hayır ağlasa, mızmızlansa anlayacağım da sakince duran bebeği sürekli pışpışlamak nedir, ondan sonra "vay efendim bu çocuk neden kucaktan inmiyor?"
Arda bebekken nasıl sakin, huzurlu bir şeydi, burada anlatmıştım hatırlarsınız.. 6. aydan itibaren iyice hareketlendi, yavaştan emeklemeye, hecelemeye başladı. Uyku olayı gittikçe sapıttı, düzensiz bir hal aldı. Bazı günler çok iyi yemek yiyip, uyuyup, kendi kendine oyalanırken, gün geldi beni tamamen çileden çıkaracak derecede mızmız oldu. Huysuz olduğu her anı diş çıkarma sancılarına bağlayarak kendimizi avuttuk. Hala söylüyorum, yine de çok şükür, güler yüzlü, mutlu bir çocuk Arda, öyle deli divane bir huysuzluğu yok ama ben olan krizleri de kesinlikle bizim yanlış davranışlarımızdan dolayı diye düşünüyorum. Örneğin hala meme ile uyuyor. Dolayısıyla gece asla bırakamıyorum, zaten henüz 24 saati benden ayrı geçirmiş değil. Burada 2 örneğim var; arkadaşım Gizem' in oğlu Doruk 2 yaşını yeni bitirdi, hala 24 saati ayrı geçirmiş değil. Bir başka arkadaşım Eda da Duru' yu 10 aylıkken bırakıp 3 günlüğüne yurt dışına çıkmış :) Aradaki farkı siz düşünün artık :)
Neyse, öyle böyle büyüyor benim minik. Sadece şunu söyleyebilirim ki, eğer 2. kez anne olursam ne yapıp ne yapmayacağımı çok daha iyi biliyorum artık :)

Arda' nın değişimini bir kez daha fotoğraflarla kayda geçirerek bitiriyoruz, sevgiler..