25 Nisan 2013 Perşembe

Arda doğdu!

Tarih 9 Ekim 2012.. Günlerden Salı.. 38. haftamızın başındayız ve Emel Hanım' la randevumuz var. O gün randevudan sonra hastaneyi gezip, odaları görmek, verilen hizmetler ile ilgili bilgi almak istiyordum. Bu sırada yanımda olsun diye Gülten Anne' ye de haber vermiştim.

Saat 11.00' deki randevumuz öncesi rutin olarak NST (sancıları ölçmek için kullanılan alet) cihazına bağlandım. 20 dk kadar cihaza bağlıydım, bu sürede Arda' nın kalp atışları her zamanki gibiydi. Ve yine her zamanki gibi cihazın karnıma bağlanan uzantılarına tekmeler atıyordu :)

Muayenede Emel Hanım cihazdan çıkan kağıda baktı ve "sancılar ara ara vurmaya başlamış" dedi. Ben bir şey hissetmediğimi söyleyince de "daha iyi, demek ki acı eşiğin yüksek" dedi. Daha sonra kontrol sonucu 1 cm açılma da olduğunu gördü ve Cumartesi tekrar gelmemi, bir kez daha muhtemelen gününü beklemeyeceğini söyledi. Durumumuz iyiydi, pilates topunda zıplamaya ve yürüyüşlere aksatmadan devam edecektim. Bu sırada Arda ultrasonda yine eliyle yüzünü kapatıyor, kendisini babannesine göstermiyordu :)

Daha sonra odaları gezdik, biraz bilgi aldık ve çıkıp Palladium' a gittik. Güzel bir öğle yemeği yiyip, bayağı bir gezdik. Saat 16.00 gibi eve geldik, bir kahve molasının ardından Gülten Anne gitti. Ben o sırada akşam yemeği hazırlığına giriştim. Mutfakta malzemeleri hazırlarken minik minik sancılar/kasılmalar hissettim ama bu zaten ara ara olan bir şeydi. Bedenim kendini doğuma hazırlıyordu, periyodik aralıklarla olmadıkça sıkıntı yok demekti.16.30-17.00 arasıydı sanırım, Boran' ı aradım. O gün karşıda Hadımköy' deki müşteride çalışıyorlardı. Yaklaşınca haber vermesini, yemeği pişirmeye başlayacağımı söyledim ve dinlenmek için salona geçip koltuğa uzandım. Belki 1 dk. ancak geçmişti ki bir şey hissettim, bir ıslaklık.. "Yoksa" dedim, "Hayır, çok erken." Sanki çişim gelmiş ve tutamıyormuşum gibi :) Aslında çişimin gelme hissi de yok, sadece bir şeyler oluyor ama anlamdıramıyorum. Hemen kalkıp tuvalete koştum, ve "Acaba" larım, "Evet, öyle galiba" oldu.. Kesem yırtılmış, suyum geliyordu.. Doğum başlamıştı, benim minik oğlum Arda dünyaya gelmek için sabırsızlanıyordu :)

Boran' ı aradım, "panik yapma sakın ama sanırım suyum geldi" gibi saçma bir cümle kurdum. Tabi ki panik yapacaktı, trafikteydi, yanıma gelmesi için en az yarım saat daha lazımdı. Ama gerçekten panik yapacak bir şey yoktu aslında çünkü henüz sancıların dakikası bile belli değildi :) Tabi o an bunlar düşünülmüyor. Daha sonra annemi arayıp haber verdim. En son Emel Hanım' ı aradım, belki de ilk onu aramalıydım. Çok şükür ki hala hastanedeydi, "hemen gel, ben bir bakayım" dedi.
Üzerimi değiştirdim, suyum gelmeye devam ediyordu ama umurumda değildi o an, eşyalarımızı hazır etme derdindeydim :) Hastane çantamızı, Arda' nın ana kucağını, kapı süsü ve sepetimizi, kamerayı, antreye taşıyıp yığdım. Bir yandan da telefonumda daha önce yaptığım listeyi kontrol ediyordum bir eksik var mı diye. O sırada Boran kapıdan içeri girdi, beni o halde eşyalarla bekliyor görünce şaşırdı. Vakit kaybetmeden hastaneye doğru yola çıktık. Yolda Cem' i aradım, muhtemelen bir toplantıdaydı, sessizce konuşmaya çalışıyordu, "doğuruyorum" diyince şaşırıp kaldı, "geliyorum" dedi sadece :) Duygu' ya whatsup dan mesaj attım, "neeeeeeeee, hemen geliyoruuuummmmmmmm" gbi bir cevap yazmıştı yanlış hatırlamıyorsam :) Gülten Anne' yi aradım, kadıncağız zaten yeni evine varmıştı :)

Hastaneye vardığımızda 18.30 civarıydı. Emel Hanım' la görüştük, kontrolde doğumun başladığı tescillenmiş oldu. Doğumu bekleyeceğim odaya aldılar bizi. O arada Duygu ve annem geldi. Açıkçası hangisinin önce geldiğini hatırlamıyorum :) Beni hazırladılar ve böylelikle bekleme süresi başlamış oldu. Doğal doğum yapacağım için ve ilk doğum da olduğundan sürenin uzun olabileceğini, sabaha kadar bekleyebileceğimizi söylediler. Gülten Anne' yi tekrar arayıp gelmemelerini söyledik. O kadar süre orada hep birlikte beklemek anlamsız olacaktı.

En son Cem geldi. Tabi ki en önemli görevi Boran' la ilgilenmekti :) Zira sevgilim heyecandan saçmalamaya başlamıştı bile.. Bir ara eve gidip geldiler Cem' le, telefonunu evde bırakmış şaşkın :) Ben Boran' ın doğuma ne kadar iştirak edeceği ile ilgili kararımı verememiştim bir türlü ve en sonunda bununla ilgili düşünmeyi bırakıp o anki psikolojime göre olayların gelişeceğine kanaat getirmiştim. Gerçekten de öyle oldu ve ben sevgilimin beni acı çekerken görmesini istemedim. Tabi ki çok güzel bir paylaşım, keşke böyle hissetmeseydim de hep yanıbaşımda durabilseydi ama istemedim işte. Boran kendine VIP bir oda tuttu :) Cem'le birlikte orada beklediler doğumu. Ben annemin ve Duygu' nun elini tutuyordum o sırada.

Bu arada Emel Hanım beni son bir kontrol edip nöbetçi doktora emanet ederek gitti. "Endişelenecek bir şey yok, sürekli senden haber alacağım ve hemen geri geleceğim" dedi. Ben hep yanımda olacak sanıyordum ama meğer hep böyle olurmuş. Doğum anında haber vereceklermiş ve o zaman gelecekmiş.

Sancılarımın arası azalıyor, şiddeti artıyor, ama bir türlü yeterli derecede açılma olmuyordu. Kendimi çok kasıyordum, yorgun hissediyordum, yatmak, uyumak istiyordum ama aslında yapılması gereken yürümekti, daha çok ayakta durmaktı. Hastane koridorunda tur atıyorduk annemle, sancı gelince annemin omuzlarına sarılıp kendimi bırakıyordum. 2 çocuğunu da doğal olarak, gencecik yaşında, evde, ebe yardımıyla doğuran canım annem doğum koçum olmuştu :)

"Doğal doğum yaparım ben, ne var ki, adı üstünde normal doğum, yapanlardan neyim eksik" diyen ben, sancılar çok şiddetlenince "tamam, epidural verin bana, bayıltın beni, sezeryana alın" demeye başladım :) Aslında benim cesaretimi kıran nöbetçi doktor ve hemşirelerin "sabahı bulacak doğum" demeleriydi. Kendi kendime hesap yapıyordum, dakikada bir bu sancılar vuracaksa ben sabaha kadar nasıl dayanacağım diye. Sancılarımın arası o kadar azalmıştı ki "zaten istesek de artık epidural veremeyiz" dediler. Saat 00.30 gibi olan son kontrolde "4-5 cm açıklık var, beklemeye devam" demişlerdi. Sonra ne oldu, nasıl oldu anlamadım, sürekli olarak bir ıkınma refleksi gelmeye başladı. Hemşireye söyleyince sakın ıkınmayın dedi :) Doktor tekrar kontrole geldi ve "hemen doğumhaneye" dedi. Her şey o noktadan itibaren çok hızlı olmaya başladı. Bir anda beni doğumhaneye indirdiler, Cem kamerayla peşimdeydi. Boran, Annem, Duygu hepsi arkamdan geliyorlardı. Bu arada hemşireler sürekli ıkınmayın diyorlardı, kendimi tutmaya çalışıyordum.

Doğumhaneye girdikten sonrası çok bulanık.. Masaya yatırıldım, etrafımdaki herkes bir şeyler yapıyor, koşturup duruyorlardı. Sonra Emel Hanım göründü, belli ki koşturarak gelmişti. Nöbetçi doktora kızgındı, "geç haber verdiniz" diyordu, o da "biz de anlamadık bir anda oldu" diyordu :) Emel Hanım' ı görünce daha rahat hissetmeye başladım, sonra anladım ki asıl doğum denilen şey 2-3 nefesten ibaret. Yeter ki bebek gelmeye hazır olsun. Emel Hanım "derin nefes al, nefesini tut ve ittir" dedi, sonra bir kez daha, ve belki bir kez daha.. İşte o kadar.. Sonrası derin bir rahatlama, incecik bir viyaklama şeklinde ağlayan bir ses..

Saat 01.57' de doğdu bebeğimiz.. Görmeye çalışıyordum yattığım yerden, hemşireler bir şeyler yapıyorlar, sanırım kabaca temizleyip sarıp sarmalıyorlardı. Uzaktan simsiyah saçlı olduğunu gördüm, Boran gibi dedim sadece.. Sonra hemen getirip göğsüme yasladılar kokumu alması için. İşte o anı anlatmak olmaz, anlatılmaz, anlatılamaz, tarifi yok.. Buruş buruş, kıpkırmızı, üstünde plasenta kalıntıları, gözlerini açamıyor, dışarıya alışmaya, adapte olmaya çalışıyor, ağzı açılıp kapanıyor sürekli.. Dünyanın en güzel yaratığı :)

Kısa bir aradan sonra kalacağımız odaya götürüldüm ve Arda da yanıma geldi. Artık bitmişti, Arda karnımda değil, yanımda sepetinde yatıyordu. Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı, sevgilim ve ben Umut Sarıkaya' nın karikatürlerinden alıntı yapıp "aşkımızın meyvesi" diye dalga geçtiğimiz oğluşumuza kavuşmuştuk ve çekirdek bir aile olmuştuk :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder